Atatürk’ün 54 Gün Geçirdiği Yat: SAVARONA
Yalnız yapıldığı dönemde değil, günümüzde de dünyanın en güzel yatları arasında sayılan Savarona’da, 60 yıla yakın bir zamandan beri Türk bayrağı dalgalanıyor. Atatürk hastalandığında, deniz havasının iyi geleceği düşüncesiyle bir yat satın alınmasına karar verildiği zaman, bu güzel gemi henüz altı yaşında ve döneminin en büyük yatıydı. Milletin Atatürk’e armağanı olan, sonra da Atatürk’ten millete yadigar kalan bu zarif gemi, sularımıza girdiği günden beri narin silueti, bembeyaz bordası, sarı bacaları ile her denizcinin gönlünde taht kurmuştur. Savarona, 1930’da Cadvvalader adında, büyük servet sahibi Amerikalı bir kadın tarafından, Almanya’da ki ünlü Blohm und Voss tezgahlarına ısmarlanmıştı.
Omurgası 29 Temmuz 1930 günü törenle kızağa konan Savarona’nın teknesi 28 Şubat 1931 günü tamamlandı. Aynı yılın Temmuz ayında da törenle denize indirildi. Gemi, o zamanın parasıyla 10.4 milyon dolara mal olmuştu. Yatın Almanya’da inşa ettirilmesine kızan ABD hükümeti, türlü yasal bahanelerle geminin ülke karasularına girmesini engelledi.
Hükümet, teknenin sahibesinden neredeyse yatın maliyetine varan bir gümrük vergisi istedi. Sahibesi itiraz edince de ortaya çıkan anlaşmazlık, ödenmeyen gümrük vergisi nedeniyle Savarona’nın ABD sularına girmesinin yasaklanmasıyla sonuçlandı. Sonunda çaresiz kalan Bayan Cadwalacler, yatını önce Hamburg’da, sonra da Southampton’da satılığa çıkarmak zorunda kaldı. Almanlar bu güzel gemiyi başka ülkelere kaptırmak istemedikleri için üzerine haciz koymuşlardı. Ama Atatürk’e büyük sempatisi olan ABD Başkanı F. Roosevelt’in gönlü Savarona’yı Türkiye’nin almasından yanaydı. Nitekim, o günlerde ABD hükümetinin, New York limanına giren bir Alman transatlantiğine Savarona’nın karşılığı olarak haciz konulabileceğini bildirmesi üzerine, Almanya, bizzat Hitler’in özel talimatı ile yatın üzerindeki haczi kaldırdı.
Böylece Savarona’nın Türkiye tarafından satın alınması mümkün oldu. “Sava”, rivayete göre Atlantik’te yaşadığına inanılan bir efsane kuşudur; dendiğine göre, biraz martıya, biraz da pelikana benzemektedir… Hindistan’a mahsus siyah bir kuğu türü olduğunu söyleyenler de vardır. Tıpkı bizdeki, Anka veya Huma kuşu gibi, adı olup da kendi olmayan bir kuş… “Rona” da Bayan Cadwalader’in genç kızlık adıdır… İkisini birleştirince ortaya Savarona gibi, aslında hiçbir dilde yer almayan bir sözcük ortaya çıkmıştır… Zaten Türkiye tarafından satın alındığı zaman da Bayan Cadwalader’in, geminin özellikle adının değiştirilmemesini rica ettiği söylenir. Hatta, bazılarına göre de şart koştuğu…
Safrası cıvalı olduğundan 90 derece yatmadıkça batmayacak şekilde inşa edilen Savarona’nın yemek salonuna, kütüphanesine, dinlenme salonuna, özel dairelerine, kamaralarına, koridorlarına, kıyısına, bucağına, her köşesine, gemiden çok, bir ev havası verilmeye çalışılmıştı. Yatın en ilgi çekici yerlerinden biri, büyük salondaki görkemli şömineydi.

Bayan Cadwalader bu şömineyi Portekiz’e yaptığı bir gezi sırasında tarihi bir şatoda görmüş; çok beğenmiş. Kendisine satmaları önerisinde bulunmuş. Reddetmeleri üzerine, önce şatonun tamamını satın almış, sonra da şömineyi söktürüp, o sıralarda inşa edilmekte olan yatına monte ettirmiş. Savarona’nın dinlenme salonuda bütün özellikleri ve ayrıntılarıyla gerçek bir şaheserdi. Zengin bir kütüphane, o günlere göre modern bir müzik seti ve büyük bir klasik müzik plak koleksiyonu en müşkülpesent misafirleri bile memnun edecek nitelikteydi.
Böylesine görkemli bir yatın, elbette ki mobilyaları da, mutfak takımları da o dönemin ihtişamını yansıtacak değerdeydi. Yemek salonunda ortadaki masa 20 kişinin rahatça yemek yiyebileceği büyüklükteydi. Bardak takımları gerçek Bohemya kristalinden ısmarlama yapılmış, üzerine Savarona Yatı’nın arması işlenmişti.
Porselen tabaklar, açık yeşil renkteki ince desenlerle tezyin edilmişti. 1 Mart 1938 günü Türk hükümeti tarafından satın alınan Savarona’ya 24 Mart günü Southampton limanında ay-yıldızlı bayrağımız çekildi. Süvarisi Sait Özeğe ve Türkiye’den gelen 45 kişilik mürettebatına Türkiye’ye götürülmesi için teslim edilen geminin, Southampton’dan ayrıldıktan sonra ilk durağı 12 Nisan’da Hamburg oldu. İnşa edildiği tersanede bakımı ve onarımları yapılan gemi, çalışmalar sona erince, Cebelitarık üzerinden İstanbul sularına gelip 1 Haziran sabahı Florya önlerinde demirledi.

Savarona’nın Boğaz’a girip Dolmabahçe Sarayı’nın önünde demirlemesi öğleden sonrayı buldu. Atatürk gibi, herkes daha ilk görüşte bu geminin güzelliğine hayran kaldı. Yumurta sarısına boyanmış iki bacası ve lambri kaplı seyir dairesi çok hoş bir uyum sağlıyordu. Teknenin suyun içinde kalan kısmı kırmızıya boyanmış; beyaz bordayı bu kırmızı renkten ince siyah bir çizgi ayırıyordu.

Atatürk, beraberinde Başvekil Celal Bayar, Cumhurbaşkanlığı Başkatibi Hasan Rıza Soyak, Başyaver Celal Tolgay, mebuslardan Kılıç Ali, yakınlarından Cevat Abbas, Salih Bozok ve İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ ile ‘Acar’ motoruna binerek yatı gezmeye gitti. Savarona’yı çok beğenen Atatürk o geceyi ve daha sonraki günleri burada geçirmeye başladı.
Atatürk, Savarona’da, giderek daha fazla rahatsızlık vermeye başlayan hastalığına rağmen yine de mutlu olmaya çalıştı. Sık sık üst güvertede yemek yiyor; yakınlarıyla sohbetlerini burada yapıyordu. 9 Temmuz günü Vekiller Heyeti’ni Savarona’ya davet ederek üç buçuk saat kadar süren önemli bir toplantı yaptı; onlarla iç ve dış konuları, özellikle Hatay meselesini görüştü. Ertesi gün de Acar motoruna binerek önce Florya’ya kadar uzandı, sonra da Boğaz’da gezinti yaptı. Ne var ki, hayli yorulmuştu; hastalığı bu geziden sonra birden arttı.
Savarona’da sıcaklık zaman zaman 30 dereceyi bulduğundan, 23 Temmuz günü, doktorlar Atatürk’e daha serin olacağı düşüncesiyle Dolmabahçe Sarayı’na geçmesini önerdiler. Acar motoruyla Dolmabahçe’ye nakledilen Atatürk’ün, Savarona günleri de sona ermiş oldu. Atatürk’ün ölümünden sonra Savarona’yı, Münakalât Vekaleti’nin emriyle, Hazine adına İstanbul Limanı Gemi Sicil Defteri’ne 2.051 numarası ile kaydettiler. İkinci Dünya Savaşı yılları boyunca hava saldırısına uğramaması için Kanlıca’daki Bahaî körfezinde bağlı tutulan gemi, bir süre Cumhurbaşkanlığı yatı olarak kullanıldıysa da 2 Temmuz 1951 günü Deniz Kuvvetleri Kumandanlığı emrine verildi. Artık Deniz Harp Okulu’nun öğrenci eğitim gemisi olmuştu Savarona… 1976 yılına kadar her deniz subayı ilk açık deniz seferini Savarona ile yaptı, ilk uzun yol tecrübesini Savarona ile edindi. 3 Ekim 1979 sabahı bilinmeyen bir nedenle çıkan yangında geminin önemli bir bölümü alevler arasında kaldı. 24 saat süren facia boyunca pek çok eşya yandı, yok oldu. Hizmet dışı kalan teknede en büyük hasar, kıç taraftaydı. Aylarca uğraşıldı, çalışıldı, sonunda Savarona baştan sona yenilendi. Halen turizm amaçlı olarak kullanılmakta olan yat, kışlarını İstanbul’da; yazlarını ise yatçılığın popüler mekanlarından Cote d’Azur kıyılarında geçiriyor. Atatürk’e ait oda ise müze olarak, aslına uygun biçimde muhafaza ediliyor.
Kaynak: Araştırmacı yazar Eser Tutel, SKYLİFE, 16 Kasım 1997