Atatürk’ü Duygulandıran Asker
Atatürk serbest zamanlarında çok defa Muhafız Alayı’ndaki (muhafazasına memur olan) erleri sık sık çağırtır, onların güreşlerini seyrederdi. Onların güreşlerine hayran kalan Atatürk, sohbetinde şöyle söylemiştir:(1)
““Dün yirmi neferin güreşlerini seyrettim. Birbirleriyle kıyasıya güreştiler, her güreşmenin sonunda biri galip çıkar ya … Çok ve ciddî çarpıştılar. O kadar ki, gömlekleri parçalandı. Bu derece çetin döğüşmeye ben sebep olmuştum. Gömleklerini ödemem icap ederdi. Kendi gömleklerimi bunlara dağıttım, giymelerini söyledim. Hiç birisi giymedi. Hayretle sebebini sordum.”
– ‘Köylerimize, çocuklarımıza ve evlerimize bundan daha büyük ne götürebiliriz‘ dediler.”
Atatürk zile bastı. Emir verdi:
– “Benim elbise dolabımda üzeri etiketli bir nefer gömleği var. Onu alıp buraya getiriniz.”
Salonda en ufak bir kımıldayış bile yoktu.
– “Bu gömleği görüyor musunuz arkadaşlar! Dün arkadaşlarının hepsiyle başa çıkan neferin gömleği… Yamalı bir gömlek, fakat tertemiz… Türk köylüsü gibi… Onun geniş ruhu gibi sade. Kendi dolabımda eşyalarımın yanında, benim için sevimli, gözümü doyuran, içimi ferahlandıran bir hatıra olarak saklıyorum.”(2)
Hudutsuz mavi gözlerinin içi hafif bir yaş parlaklığıyla kaplandı:
– “Dünya’da sevgisi benim için yegâne cömert olan şey Mehmet’in, Türk köylüsünün asaletinden gelen şeylerdir. Onun sevgisine inanmış ve kanmış olanlar, insanların en bahtiyarlarıdır”, dedi.
Tarifi bence asla mümkün olmayan bu insanî sahnelerden, içinin taşkınlığı sesindeki ürpermelerden anlaşılan bir arkadaş:
– “Atam, sizin bütün bu içli, asil duygularınızla, inkılâbın büyük edebiyatı, çağlayan haliyle seslenmekte. Ne çare ki, en marifetlilerimiz, en cömert istidatlılarımız (kâbiliyet) bile, bu büyüklükleri işleyebilmek, nakledebilmekten çok uzaktırlar. Size bizler kâfi değiliz…” dedi.
Atatürk’ün yüzünü pembe bir mahcubiyet rengi kapladı, pişmanlık başını eğdi, hafif bir sesle:
– “Estağfurullah”, dedi.”
Atatürk, sofra sohbetinde bulunan yakınlarını da seyrek olmakla beraber güreş imtihanından uzakta bırakmazdı. Aynı boy, aynı cüsse, aynı yaşta olanları karşılaştırmak, yakınlarına pek yılgınlık vermez idi ise de; genç dinç, çelik gibi olan muhafız erleriyle karşılaşmak ve el ense çekmek kolay değildi; sıra savuşturmak için sofradan sıvışmak fırsatını, arayanlarımızla, güreş meydanına çağrılanlardan, şaka ve hatır tanımayan ve yalnız Atatürk’ün emrini, ifaya hazırlanmış erlerle elele geldikten sonra pes edenlerimiz çok olurdu.(3)
Yazan: Özbay Güven, Dr., Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Beden Eğitimi ve Spor Bölümü öğretim görevlisi, Güreş Millî Takımları eski antrenörü ve kondisyoneri.
(1) Cevat Abbas Gürer, “Atatürk’ün Spor Sevgisi”, Yakınlarından Hatıralar, Sel Yayınları, İstanbul 1955, s. 63 (2) Gürer, a.g.m., s.62-63 (3)Özbay Güven, “Atatürk’ün Güreş Sevgisi”, Marmaranın Sesi Dergisi, no:33, Mayıs 1987, s.130