Atatürk’e ‘Dinsiz’ Diyenlere, Yine Atatürk Hayattayken Cevap Vermişti
Nazım Canca anlatıyor:
Bir kış seyahati esnasında Dolmabahçe Sarayı’ndayız. Her zaman olduğu gibi yine sofrada yirmi beş otuz kişi, aralarında zamanın meşhur Yunan film ve ses sanatçısı Zozo Dalmas da yanında gitarist bir bayanla birlikte hazır bulunmakta. Ayrıca saz takımı da yerlerini almış hafiften sanatlarını icra ediyorlardı. Zozo Dalmas’ın gitaristi gitarını eline aldığı zaman, bizim saz takımı sustu ve Zozo Dalmas gitar eşliğinde şarkılarına başladı. Bir taraftan şarkı söylerken diğer taraftan dans ediyordu. Şarkıları ve dansı bittikten sonra Atatürk, her zaman ve her yerde olduğu gibi kendi milleti ile iftihar ettiği için ve kendi milleti içinde de güzel seslerin bulunduğunu ispat etmek amacı ile o zamanın meşhur ses sanatçılarını istedi.
Polis, Ata’nın istediği sanatçıları bulamayınca, masada bulunan Hafız Yaşar’a: “Kalk bir ezan oku” dedi. Hafız, “Baş üstüne Paşam” deyip lavaboya doğru yürüdü. Atatürk: “Nereye gidiyorsun?” diye sordu. “Abdest almaya” diye cevapladı Hafız. “Abdesti bana izah eder misin? Abdest nedir ve niçin konmuş?” Hafız Yaşar Bey’in izahı Ata’yı tatmin etmedi, daha doğrusu kendisi doğru düzgün bir cevap veremedi:
“Bir kaidedir, bir usuldür.”
“Ama neden usul ve kaidedir?”
“Temizlik için Paşam!”
“Peki, o kadar su temizlik için kâfi mi?”
“Su bulamayınca temiz toprakla teyemmüm edilir.”
Atatürk:
“Toprak suyun yerini tutar mı hiç?” diyerek anlatmaya başladı:
“Bak ben sana izah edeyim: Dinimiz öyle bir dindir ki, öyle bir kanundur ki ve öyle bir kuvvetli müeyyide ile bağlanmıştır ki, insanların içini dışını temizlemesini yek tutmuştur. Abdest, iç temizliği için konmuş bir usuldür. Müslümanlıkta asıl maharet ve makbül olan şey, kendini hiçbir usulü tatbik etmeden içini temizlemektir. Şimdi, düşünme ile içini temizle ve oku.”
Hafız Yaşar Bey gözlerini kapayarak bir müddet ayakta durduktan sonra:
“Paşam! Türkçe mi okuyayım, yoksa Ezan-ı Muhammediye mi?”
“Ben sana ezan oku dedim!”
Herkesten ses seda kesildi. Hafız Yaşar Bey, elini şakağına koyarak, gayet güzel ve tatlı, gür sesiyle “Allâhu Ekber Allâhu Ekber” diye başladığı zaman herkes huşu doldu. Ses, masanın üstündeki iri kristal avizeden geriye aksediyor ve sanki kristal parçaları titreşiyor gibi geliyordu insana. Ben, her zaman olduğu gibi Ata’nın arkasında ayaktaydım; fakat dizlerimin bağı çözülmüş, kendimi zor tutuyorum… “Hayye ale’s-Salâh Hayye ale’l-Felâh”a gelince, Ata’nın gözlerinden yaşlar aktığını, mendil aradığını fark ettim.
Her zaman yanımda bulundurduğum temiz, adının işlenmiş olduğu mendilden verdim. Gözlerini sildikten sonra elinden alarak bir başkasını ceket mendil cebine koydum.
Ezan bittikten sonra Atatürk’ün gençlik arkadaşlarından olan Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa’nın Türkiye’deki emlakının umumi kâtipliğini yapan ve İstanbul’da tütün tüccarı diye tanınan Kavalalı İsmail Hakkı Bey, Atatürk’e:
“Paşam, bazıları sizi dinsiz olarak bilir; ama ağladığınızı burada gözlerimizle gördük” deyince
Atatürk:
“Beni dinsiz olarak tanıyanlar cahil cühela takımıdır. Allah’la kul arasına girenlerdir dinsiz olanlar” dedi ve masaya hitaben devam etti:
“İtikadı olmayan bir fert, istikbale doğru bir adım atamaz. İtikadı olmayan inançsız bir millet de her zaman yok olmaya mahkumdur’ dedi
Kaynak:Hayatım ve Hatıralarımda Atatürk, Nazım Canca, Yayına Hazırlayan, Damla Asena Daloğlu, Opus Kitap, 2016
Nazım Canca kimdir?
Nazım Canca, askerlik görevini Ulu Önder Atatürk’ün huzurunda Çankaya Köşkü’nde yapmış, askerliğinin bitimine yakın O’nun izniyle Emniyet Teşkilâtı’na müracaat etmiş ve polis olarak Ata’sının Rusça mütercimi, kütüphane memuru ve yakın koruması olarak 10 Kasım 1938’e kadar hizmete devam etmiştir.
Nazım Canca Emniyet Teşkilâtı’nın 6 sicil numaralı polisi olarak Atatürk’ten sonra İsmet İnönü ve Celâl Bayar’ın da yakın korumalığını sürdürmüş, Polis Başmüfettişi olarak emekli olmuştur. Ayrıca bu görevlerinin yanında 1950’de başlattığı çalışmalarının sonucu olarak ülkemizde Judo Federasyonu’nun kurucularından olmuş, Federasyon’un as başkanlığını yapmış, bunun yanı sıra tekvando ve karate federasyonlarının da kurulmasına katkıda bulunarak Polis Akademisi öğrencileriyle Türk Gençliği’ne sayısız sporcu kazandırmıştır. Nazım Canca, 1981’de hayata gözlerini yummuştur.