Atatürkçü Olmak…

Yasal san­larını, olanakla­rını bıra­kıp sıra­dan birey niteliğiyle önüne düştüğü halkının Türkiye Büyük Millet Meclisi yönetimin­de sürdürdüğü Ulusal Kur­tuluş Savaşı’nı tüm yok­sunluk ve güçlüklere karşın utkuyla sonuçlandıra­rak yurdumuzu düşman­lardan kurtaran Başkomu­tan!

“Ümmet” sayrılıklarından arındırdığı toplumu “Türklük” bilinciyle do­natıp birleştirerek onur ve erdem bilinen hak ve öz­gürlükleriyle saygın, kişi­likli bireylerin oluşturdu­ğu “ulus” düzeyine çıkaran Büyük Türk!

Önce saltanatı, sonra hi­lafeti kaldırıp demokrasi­nin özü ve hukuk devleti­nin temeli, tam eşitlikçi yurttaşlar düzeni, “kim­sesizlerin kimsesi” Cumhu­riyeti kurarak Türk gücü­nü, yaratıcılığını, halkına saygısını, hukuka bağlılı­ğını vurgulayan, toplum­sal barışı ve ulusal daya­nışmayı sağlayan Cumhurbaşkanımız!

Yurt ve yurttaşlık bilin­cini kökleştirip Ulusal Ant’la saptanan sınırları­mız içinde soy ve inanç ay­nını gözetmeksizin herke­si, ülkeyi ve ulusu kapsa­yan bir hukuk ve insan ku­lumu olan devleti, her ye­rin sahibi kılarak kaynaş­tıran Örnek insan!

Tüm hak ve özgürlükle­rin güvencesi; bağımsızlı­ğın, ulusal egemenliğin ve demokrasinin kaynağı; hu­kuksal, siyasal ve ulusal birliğin dayanağı; insan­lık, barış, uygarlık, inanç­lar yönünden saygın bir yansızlık; us ve bilim tut­kusu; kapıkulluğuna, kö­leliğe, her-tür sömürüye karşıtlık; kalkınma ve aydınlanma; “adam olmak” diye özetlenebilecek laik­liği yaşama geçiren Dev­rimci!

Karakteri saydığı ba­ğımsızlık ve özgürlüğü egemenlikle dokuyarak ulusal istenci yönetimin başlıca geçerlik gösterge­si durumuna getiren Yü­ce önder!

Başöğretmen!

Mustafa Kemal Atatürk!

Türkiye aydınlanması­nın kaynağı, ulusal değer­lerimizle varlıklarımızın simgesi, Türkiyemizle özdeşleşerek kurumlaşan il­keler anıtı, çevremizin gü­neşi, yüreğimizin sönmez ateşidir.

Atatürkçülük Atatürkçülük, Atatürk’ü putlaştırmak, O’na tap­mak, O’nu tabulaştırmak değil, büyük bir gerçekçi­lik, değerbilirlik, duygu ve düşünce birlikteliğiyle O’nun varlık nedenimiz, yaşam felsefemiz, Türki­ye’yi Türkiye yapan ilke­lerini benimsemek, savun­mak, yaygınlaştırıp kök­leştirmek, O’na bağlılık, gösterdiği yolda O’nu aş­maya çalışarak O’na yara­şır olmaktır.

“Kemalizm” adıyla da ünlenen Atatürk­çülük resmi bir ideoloji, dogma ya da öğreti değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin kendine özgü düşün teme­lidir. Demokrasiyi yaşa­ma geçiren, demokrasinin yönetimdeki adı olan Cumhuriyeti geçerli ve gerçek kılmak, çağa uy­gun yenilemelerle, evren­sel ilkeleri destekleyerek daha iyi duruma ve düze­ye gelmek hepimizin dile­ğidir.

Esin kaynağımız, Atatürkçülüğü somutlaştı­ran, ulusal yaşamımızı ay­dınlatan, varlığımızın öğe­leri olan Atatürk ilkeleri­dir. Atatürk’ün duygu ve düşüncelerini, görüşleri­ni, buyruklarını, önerileri­ni, uygulamalarını ve ya­pıtlarını birer ilke saymak en gerçekçi davranıştır. Bu nedenle ilkeleri sınırlamak gereksiz ve olanaksızdır. 1937’de anayasaya geçen “Altıok” başta olmak üze­re tüm ilkeler, birer altın oktur.

Önderi olduğu Türk Devrimi bu ilkelerle ger­çekleşmiştir, bu ilkelerle sonsuza değin sürecektir. Kendini yenileyerek, ulu­sumuzun sonsuza değin bağımsız yaşamasını amaçlayan atılından hızlandırarak hepimizi gönendirecektir.

“İnanıyorum, o halde varım”dan “Düşünüyo­rum o halde varım” düze­yine bizi çıkaran Atatürk ilkeleridir. Ölüm kalım sa­vaşını kazanıp yoktan var olmak anlamında bir yeni­den doğuşun bayrağı Ata­türk’tür. Atatürk’le, Ata­türkçülükle, Atatürkçüler­le alaya kalkışan, kendi bilgisizlik ve düzeysizliğini sergileyen kimileri, var­lıklarını kime ve nelere borçlu olduklarının ayırdında değillerdir. Küçük kültürleri bağımsızlaştıra­rak değil, birleştirip ulusal­laştırarak ulus-devleti ku­ran Atatürk’ün izlediği yol, hep hukuk yoludur. Hal­kıyla birlikte, onunla kay­naşarak, ona olan güven ve saygıyı itici güç bilerek başlattığı çağdaşlaşma ko­şusu siyasal zikzaklarla kesintiye uğrasa da adına ve onuruna yaraşır içten­likli çabalar, gerçek Ata­türkçülerin andıdır. Türk mucizesinin kahramanı Atatürk’le, O’ndan yana ve O’nunla birlikte olmak kolay değildir.

Uzak-yakın çevremize baktığımızda O’nun her gün kezlerce doğrulandı­ğını görürüz. Atatürk ilkeleri, demokrasinin ev­rensel nitelikteki ulusal değerleridir. Uyumlu, ken­dini yenileyen, barışçı ve insancıl yaşam gerçekle­ridir. Atatürk milliyetçili­ği de Atatürk-Türkiye öz­deşleşmesinin en yapıcı göstergesi, en çağdaş mil­liyetçiliktir.

Her tür ayrımcılığı, bö­lücülük ve yıkıcılığı dışla­yan, dünya uluslar ailesi­nin kendi değerlerini koruyarak güçlü ve güveni­lir bir üyesi durumuna ge­len topluluğun kaynaşma­sıdır. Baskılara, bağımlılı­ğa, sömürülere, yoksun­luk ve kötülüklere, ahlak­sızlık ve adaletsizliklere karşı çıkmak Atatürkçü­lüğün en doğal gereğidir. Sevr’e karşı, Lozan’a yan­daş olarak soyut ve somut tüm değerleriyle Türki­ye’nin sevdalısı olmaktır. Bu nedenle Atatürkçülük “Türküm!” demekle mut­luluk duyacak her yurtta­şın taşıyacağı bir onurdur. Ulusal kimliğini yadsıyan, yurttaş olamaz. Arap milliyetçiliğinin başka adı olan ümmetçilik, ırkçılık-turancılık, Türk-İslâm sen­tezi gibi yozlaştırıcı, yurt­taşlık bilincini yıkıcı, ay­rılıkçı akım ve eğilimlerin Atatürkçülükle bağdaşma­sı olanaksızdır, inanç sö­mürüsüyle dinsel teröre dayanan çıkarcı kökten-dincilik de Atatürkçülü­ğün kınayıp her zaman kar­şı olduğu din düşmanlığı­dır. Atatürkçülükte özgür düşünce, özgür inanç, öz­gür vicdan, özgür us ve bilgi ile ahlak amaçtır. Ba­ğımsızlık ve özgürlük ulu­sal temeldir, evrensel kay­naktır.

Son yıllarda yapay-sanal-sahte kimliklerle or­taya çıkanlar arttı. Sahte demokratlar, sahte ilerici­ler, sahte dindarlar, sahte milliyetçiler yanında Ata­türk’ten yana ve Atatürk­çü görünerek karşıtlıkları­na ortam ve araç sağlayan, sapkınlıklarını üstü kapa­lı biçimde sürdüren sahte Atatürkçüler de çıktı. Ata­türk’ün adına, Atatürkçü­lüğe, Atatürk ilkelerine, Atatürkçülere katlanama­yan, devlet ve ulus yaşa­mının her alanında, her ke­siminde elinden geldiğin­ce Atatürkçülüğü geçer­siz, değersiz ve etkisiz kıl­maya, karalayıp kötüle­meye çalışan kendini bil­mezler türedi. Atatürkçü­lüğün en büyük düşmanı bunlardır. Düşmanlığını açıkça ortaya koyanlardan daha tehlikeli olan bu giz­li Atatürk karşıtlarıdır.

Atatürkçü olmak yürek, beyin ve kişilik işidir. Ata­türkçü olmak en büyük onurdur. Bu onuru her omuz taşıyamaz. Ata­türk’ümüzü kimseyle kar­şılaştırmaz ve tartışmayız. Türkiye Atatürk’tür, Atatürk Türkiye’dir. Hepimiz O’nun bir parçasıyız. O, bizlerle vardır, biz O’nunla var olacağız. Her şey apaçık ortadadır: Ne mut­lu Atatürk’ü olanlara, ne mutlu Atatürkçü olanla­ra!…


Yekta Güngör ÖZDEN, 10 Kasım 2000, Cumhuriyet Gazetesi