Atatürk, Yurttaki Her Vatandaşı ‘’Türk’’ Üst Kimliğinde Birleştirmişti

Atatürk, 150 yıl boyunca yapılamayanı tek bir cümle ile yapmış tarihteki tek adamdır.

Osmanlı yönetimi, milliyetçi duyguların tetiklediği Fransız ihtilalinden sonra ortaya çıkan milliyetçiliğin etkisini azaltabilmek, bünyesindeki etnik unsurların milliyetçi isyanlarına karşı bütünlüğünü koruyabilmek için Tanzimat/Islahat gibi fermanlarla batılılaşmanın ilk adımlarını atarken; yabancılara tanıdığı ayrıcalıkların yanında milli hisleri söndürme politikasıyla aslında çok daha çetin bir sıkıntıya girdiğini fark etmiyordu. Osmanlı yönetiminin, demokrasinin de ötesine geçtiği, gayrimüslimlere takdir edilecek bir yönetim gösterdiği açıktır. Ancak bunun işe yaramadığı görülmüştür. Nitekim öyle bir zaman gelmişti ki ayrıcalıklı yabancılar ile Osmanlı yönetimi arasındaki bütün sosyal, hukuki, idari bağ, kopmuş durumundaydı. Bir yabancı suç işlediğinde dahi, kaçmadığı sürece Osmanlı zabitlerince tutuklanamıyor, Osmanlı mahkemelerine çıkarılmıyor, bağlı olduğu konsolosluk tarafından işlemleri yapılıyordu. Elektrik/su faturalarının bile Latin harflerle ve Fransızca çıktığı, etnik unsurların sürekli yönetime karşı isyana teşvik edildiği bu düzenin ne boyutta olduğu, Lozan Anlaşması sürecinde görülmekte.

Aylar süren Lozan’ın konusu, ne Musul ne Filistin’di. Asıl konu, Osmanlı sultanlarının geçmişte yabancılara tanıdığı ayrıcalıklar oldu. Kapitülasyonların kaldırılmaması için her şeyi denediler. Fakat Kemal Paşa, bu ayrıcalıkların kati surette kaldırıldığını defalarca ilan etmesiyle birlikte ”suça karışmamış” gayrimüslimlerin bizzat Türk devleti ve yasaları tarafından korunacağını da söylüyordu. Peki bu nasıl olacaktı? Batılılaşmak için türlü fermanı çıkaran, sırf bütünlüğü korumak uğruna milliyetçilikten uzak kalan en ılımlı Osmanlı sultanları bile bunu sağlayamamışken; milliyetçi bir paşanın başında bulunduğu milliyetçi bir hükûmet, yabancı devletlerin tebaalarının güvenliğini, sosyal haklarını ve Türklerle münasebetlerinde barışı nasıl sağlayacaktı? Hem de ülkenin yarısı harap edilmişken?

İşte Kemal Paşa bu sorunu, Türkiye’de yaşayan herkese anayasal olarak ”Türk” üst kimliğini vererek sağlamıştır. Aslında bu ilk defa 1876 Kanun-i Esasi’nin 8. maddesinde görülmüş, her vatandaşa, dini ve mezhebi ne olursa olsun Osmanlı denmesine karar verilmiş fakat işe yaramamıştı. Kapitülasyonlar varken, işe yaraması nasıl beklenmişti? İşte Lozan’dan sonra tüm ayrıcalıkların kaldırılması ile ortaya çıkmayı bekleyen bu etnik kökenli siyasi sorunu, Atatürk, yurttaki her vatandaşı ‘’Türk’’ üst kimliğinde birleştirerek çözmüştür. Bu sebeple ‘’Ne mutlu Türküm diyene’’ derken, sadece Türklere değil, kökenini başka etnik köklerde bulanların da güvencesini sağlamış ve birinin diğerine olan ayrıcalığını ortadan kaldırmış oluyordu. Türkiye’de bütünlük, hiçbir ferman ve siyasi politikayla sağlanamamış yıllardan sonra ilk defa, Türk kelimesi altında sağlanmıştı.