Atatürk ve İnkılapçılığı

Atatürk ve İnkılapçılığı

Atatürk büyük bir inkılâpçı idi. Batılılaşmanın gereğine, medeni bir devlet olmanın önemine kesinlikle inancı vardı. Çok önceden tasarladığı bütün inkılâpları sıra ile gerçekleştirdi ve tam zamanını kestirmede hiçbir zaman yanılmadı. Kanun ve kuralları en önde tutmakla beraber, gerektiği hallerde, bazı kavramları geriye bırakabilirdi ki bu ona otoriter olabilme ve liderlik özelliğini kazandırıyordu. 9 Mayıs 1935’te Halk Partisi’nin 4. Büyük Kurultayı’nı açarken şu sözleri söylüyordu:

“Uçurumun kenarında yıkık bir vatan, türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar, yıllar süren savaş, ondan sonra içerde ve dışarda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız inkılâplar. İşte Türk büyük inkılâbının bir kısa hikayesi.”

Eğitim seferberliğine başladığı günlerde, ”Eğitimdir ki bir ulusu ya özgür, bağımsız, şanlı bir büyük topluluk halinde yaşatır veya bir ulusu esirliğe ve sefalete terk eder” diyordu. Bir gün Meclis kürsüsünde asrileşmekten bahsederken, bir mebus biraz da itiraz anlamına gelecek şekilde “Paşam asri (Laik) olmak ne demektir?” diye sordu. Atatürk derhal “Asri olmak demek, adam olmak demektir” cevabını verdi. “Dünyada büyük bir gelişme hamlesi görülmektedir. Biz bu ahengin dışında kalamayız, ülke her halde modern, uygar ve yenilenmiş olacaktır. Bizim için bu hayat davasıdır” gibi konuşmalar, onun sık sık tekrarladığı sözlerdi.

Toplum için yapılacak çalışmaları siyasi çalışmaların üstünde tutardı. Medeni Kanunun çıkarılması için yapılan çalışmalar süresinde, “Artık Türkiye din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektedir. Bu gibi oyuncular varsa, kendilerine başka taraflarda sahne arasınlar. Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyitlerin, çelebilerin, babaların, dervişlerin arkasından sürüklenen ve falcılara, büyücülere, üfürükçülere, muskacılara talih ve hayatlarını emniyet eden insanlardan meydana gelmiş bir kütleye, medeni bir millet gözüyle bakılabilir mi?

Atatürk, Florya Köşkü’nde, 30 Haziran 1937

Milletimizin gerçek özelliğini yanlış anlamda gösterebilen ve yüzyıllarca göstermiş olan bu gibi kuruluşlar, yeni Türkiye Devleti’nde, Türkiye Cumhuriyeti’nde varlıklarını sürdürebilirler mi? Her sarıklıyı hoca sanmayınız, hoca olmak sarıkla değil, beyinledir. Efendiler ve Türk milleti, iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar ülkesi olamaz. En doğru ve en gerçek tarikat, medeniyet yoludur. Medeniyetin emrettiğini, istediğini yapmak, insan omak için yeterlidir” gibi sözlerle görüşlerini açıklamış olan Atatürk laiklik konusunda: “Kutsal ve tanrısal olan inanç ve vicdanımızı, karışık ve dönek olan ve her türlü çıkar ve ihtirasların görüldüğü sahne olan siyasetten kurtarmak, milletin dünya ve ahret saadetinin emrettiği bir zorunluluktur. Ancak böylelikle İslam dininin yükselmesi gerçekleşir” diyordu.

Ekonomik gelişme hamlesine başlanan yıllarda ise ‘Bundan sonra pek önemli zaferlere kavuşacağız. Fakat bu zaferler süngü zaferleri değil, ekonomi ve bilim zaferleri olacaktır. Ordumuzun şimdiye kadar elde ettiği zaferler, ülkemizi gerçekten kurtuluşa götürmüş sayılamaz. Bu zaferler, ancak gelecekteki gelişmelerimiz için değerli bir zemin hazırlamıştır. Askeri zaferlerimizle mağrur olmayalım, yeni bilim ve ekonomi zaferlerine hazırlanalım. Siyasetteki ve askerlikteki zaferler eğer ekonomik gelişmelerle taçlandırılmazsa, kalıcı olamaz. Yeni Türkiye Devleti bir ekonomi devleti olacaktır” diyordu.

Kadın haklarının korunması için yapılan çalışmalar süresinde de, “Kadınların en büyük görevi analıktır, ilk eğitim verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse, bu görevin önemi yeterince anlaşılır. Ulusumuz güçlü bir ulus olmaya azmetmiştir. Bugünkü gerçeklerden biri de kadınlarımızın her bakımdan yükselmesini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlarımız da bilgin, fen bilgini de olacaklar ve erkeklerin geçtiği bütün öğrenim derecelerinden geçeceklerdir. Sonuna kadar toplum hayatında erkeklerle beraber yürüyecekler, birbirlerinin yardımcısı ve desteği olacaklardır” diyordu.

Atatürk’ün değişik zamanlarda, değişik yerlerde ve değişik konularda yapmış olduğu uzun konuşmalardan bazılarından özetleyerek aldığım bu sözleri, onun, ne kadar kararlı, ne kadar inançlı ve ne kadar güçlü bir inkılâpçı olduğunu gösteren örneklerdir.

Kazım Özalp