Atatürk, Tokyo Ve Paris Büyük Camisi Gerçeği

Saygın Okurlarım!

Kısa bir zaman sonra ayların “Sultanı” denen Ramazan geliyor.

Bundan önce olduğu gibi bu Ramazanda da hiç şüpheniz olmasın ki yazılı ve görsel basın sayfalarını ve ekranlarını büyük çapta bu konuya ayıracaklar; dincisi, yobazı, mollası, softası, inançlı ve dindar kesimi alabildiğince istismar edecek.

Ancak üzüntü veren şu ki, Atatürkçü oldukları şüphe götürmeyen bazı arkadaşların da bu nedenle Gazi Mustafa Kemâl Atatürk’ün Müslümanlığını, İslâmiyet’e ne kadar büyük hizmetler verdiğini kanıtlama çabalarına düşecekler. Bundan hiç şüpheniz olmasın.

En son yazacağımı, en önce yazayım.

Gerek Paris’teki (la Mosquée de Paris) Paris Cami veya diğer adı ile (Grande Moskquee de Paris) Büyük Caminin ve de gerekse Japonya’daki “Tokyo Cami”sinin, yapımı sırasında yapımından sonra ne genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ne Gazi Mustafa Kemâl Atatürk’ün, bazı samimi Atatürkçü yazarların dahi iddia ettikleri ve ileri sürdükleri gibi tek kuruş yardımı olmamıştır.

Burada bu iddiayı ileri sürenleri isimlendirmeyeceğim. Gerek de yok. Konumuzda zaten iddiaların sahipleri değil, iddianın gerçek olup olmadığı.

Paris’deki Büyük Cami’nin yapımına 1922’de başlanmış. Bir takım kısa aralıklı gecikmelerle 1926’da bitiriliyor ve ibadete açılmış.

Caminin kısaca yapılmak istenişinin nedenini de açıklayalım.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransız kolonilerinde Almanlara karşı savaşan Müslümanların anısına Fransız hükümeti tarafından inşa edilmiştir.

Cami, Verdun Savaşı’nda Fransa adına savaşırken şehit düşen 28.000 Müslüman ile I. Dünya Savaşı boyunca yaşamını yitiren toplam 70.000 Müslüman Fransız şehitlerini anısına inşa edilmiştir.

Özellikle Cezayirli Müslümanlardan oluşan ve I. Dünya Savaşı’ndan önceki Kırım ve Prusya Savaşlarında da Fransa adına savaşan keskin nişancıları minnet ifadesi olarak caminin yapımına karar verilmiş.

Bunların arasında bir tek Türk yoktur.

Peki! 1922’lerde Türkler nerede?

Mustafa Kemâl Paşa’nın önderliğinde İnönü’ler de, Sakarya’da, Dumlupınar’da, Afyon Ovası’nda, Kütahya, İzmir, Eskişehir Cephelerinde.

Peki!

1926’larda bu Türkler ne yapıyordu?

Eşsiz önderlerinin liderliğinde bir bir devrimleri yapıyorlardı. Ve de hurafe ve safsata yuvalarını Tekkeleri, Zaviyeleri, Namazgâhları kapatırken, diğer taraftan da müspet eğitim yuvalarını açıyorlardı.

1920’lerde Türkiye’nin bütçesi mi vardı ki Mustafa Kemâl her yıl 10.000 TL’lik bilmem nerede yapılacak cami için yardımda bulunacaktı?

Bir de ilâve ediyorlar bu Atatürkçü arkadaşlar: Atatürk’ün aramızdan ayrılışından sonra bu yardım kesilmiş.

Peki! Kanıt, belge, bilgi nerede?

Bunlar yok ama Üzeyir Lokman Çaycı söylemiş ya. Yeterli. Kim bu Üzeyir Bey? Şair. Yolu Paris’e düşmüş, Paris Camisi ve Enstitüsü Rektörü Bencheikh El Hocine Abbas ile konuşmuş ve bu konuşma sırasında bu Rektör Bey, Üzeyir Beye demiş ki.

«Mustafa Kemal Atatürk’ün de Paris Camii’nde izleri bulunuyor.»

Ne güzel kanıt değil mi? Gerek var mı artık belgeye, zamana, yere, güne aya bir de faturaya?

Mustafa Kemâl devletin bütçesinden her sene 10.000 TL gönderecek de bunun belgesi, faturası, hangi Bankadan gönderildiğinin dekontu vs. olamayacak. Mustafa Kemâl’in 12 Temmuz 1919’da Erzurum’da Yüzbaşı Süleyman Bey’in savaşa yardım olsun diye armağan ettiği 900 liranın bile dekontu halen Anıtkabir Müzesi’nde sergilenirken, Fransa’daki Camiye paralar banka havalesi ile değil güvercinlerle gönderiliyordu.

En çok da, kendi kendini aldatan bir “Bey” var “Sunay Akın” adında ona gülüyorum.

Bu Bey çok enteresan bir kimse. Orta oyunu oynar gibi ”Hem doğu da hem Batı da ezanı okutan Atatük’e……” veya kendisini İsmail Dümbüllü’nün yerine koyup sahnede bir sağa bir sola koşturup bu Paris ve Tokyo camileri ile ilgili bir oyun oynuyor ki, güler misiniz ağlar mısınız? Bilemem.

Muhteşem Atatürk!

Seni, bırak hainlerden, sözüm ona sevenlerinden bile koruyamadık.


Eriş Ülger