Atatürk, Saltanatı Nasıl Atmıştı?
1 Kasım 1922 Cuma günü: Saltanatın kalkacağı gün. Meclis’te adım atacak ver yok. Üç encümen; «Teşkilatı Esasiye», «Şeriye», «Adliye» encümenleri, salonun karşısındaki büyükçe odada saltanatın kaldırılmasına ilişkin kanun maddesini görüşüyorlar. Gürültülü sesler arasında saatler geçmektedir. Akşam oluyor, gece basıyor ancak görüşmelerden henüz bir sonuç yok. Meraktan çatlayacağız. Duramadım, ben de girdim içeri. Ortadaki genişçe masanın etrafında görüşmeyi yapan üyeler sıralanmış. Çoğu sarıklı. Zaten başkanlığı bile Hoca Müfid Efendi yapıyor. Gazi masadan biraz açıkta oturmuş. İlk kez gördüğüm Dışişleri Bakanı İsmet Paşa ise masanın yakınında.
Müzakere çok gürültülü ve hararetli; Saltanatla hilafet birbirinden ayrılır mı? Kitap ne diyor, şeriat ne diyor. Kavuklar mağrur; kavuklar, çözümü yalnız kendilerine özgü bir sorunu ele almışlar, çekiyorlar, kabartıyorlar, uzatıyorlar; ayetler, hadisler; heyecandan masaya yumruk vuruşlar… Birden Gazi ayağa kalktı. Belli artık sabrı tükenmiş, «Buraya sorunun özünü çözümlemek için toplanmadık o zaten halledilmiş, bitmiştir» diyor, şöyle devam ediyordu:
«Saltanat hakimiyeti; hanedan onu kuvvetle almıştı, şimdi de millet o hakimiyeti kendi kuvvetiyle kendi eline aldı. Artık o hakimiyet hiç bir yere bırakılamaz. Sizler fiil halindeki bu hakikatin sadece formülünü bulacaksınız, yoksa… Yoksa bunu anlamayanların kafaları kesilir.»
Deminki mağrur kavuklar şimdi pestil gibi. Benizlerde kan yok. Başkanlıktaki Hoca Müfid Efendi telaşla kekeliyor,
«Madem ki esas mesele halledilmiş, öyleyse hemen maddelerin müzakeresine geçelim.»
Ve sanki hiçbir şey olmamış gibi Hoca Müfid Efendi şimdi maddeleri okumaktadır. İlk teklif İsmet Paşa’dan. İsmet Paşa’nın teklifine göre, birinci maddedeki «Saltanat tarihe müntakildir» (tarihe devrolmuştur) cümlesinden önce «ebediyen» (sonsuza dek) kelimesi konulmalıdır. Ve kabul kabul sözleri ile saltanat artık gitmiştir. Sonra gene İsmet Paşa «Hilafet Türk devletine ve Hanedanı Ali Osman’a aittir» diye başlayan ikinci maddedeki «Türk devletine» kelimelerinin çıkartılmasını teklif etti. Bundaki incelik açıktı. Hilafet Türk devletine kalırsa halifede de devletlik kalmış olacak. Birinci madde ile kalkan saltanatı ikinci madde ile sinsi sinsi yaşatmak… İsmet Paşa’nın teklifi o hortlak emeli görünmez bir kılıç ucu ile dürtmüş gibi kaldırıverdi.
Madde görüşmelerinin bitiminden sonra Erzurum milletvekili Hoca Nusret Efendi Gazi’den Topkapı Sarayı’ndaki «Emanatı Mukaddese» (Mukaddes emanetlerin) korunması için tedbir alınıp alınmadığını sordu. Hocalar sadece Peygambere ait bazı eşyalardan oluşan mukaddes emaneti düşünüyorlardı. Oysa Saray’da bundan başka dünya değer bir hazine vardı. Saltanatın kaldırılacağını gören son sultan ya bu hazineyi bir İngiliz zırhlısına yükleterek kaçıp gidiverirse?…
Bu endişe iki gündür saltanatın kaldırılacağını bilen bütün zihinleri kızgın bir burgu gibi oyup durmaktadır. Hoca Nusret’in sorusu üzerine hepimiz dikkatle Gazi’ye bakıyoruz. Ayağa kalktı. Ağır, tek, kesin söylüyor;
«Böyle bir endişeye asla mahal yoktur. İstanbul’daki teşkilatımıza icap eden bütün emirler verilmiş. Eğer İstersek bütün hazineyi bir saat içinde en emin bir yere kaldırabileceğiz.»
Ooh… Zihinleri tırmalayan burgu bir anda, ters dönerek, zihinlerden atıldı. Hem saltanat kalkmış, hem hazine kalmıştı. Hepimiz odadan sevinçle çıkarken ben ayrıca böyle bir tarihi sahneye tanık olmaktan dolayı kendimi kutluyordum.
(25 Aralık 1938, Cumhuriyet, İsmail Habib Sevük)