Atatürk Latife Hanım’ı Boşayacağını Bildirdi..!
Yazan: NİMET ARZIK, Akşam Gazetesi, 4 Mart 1964, sayfa 5
Her devirde kadınlar ağlar
Çankaya’ya dâvet edilen iki hanıma Atatürk “O kafamda bir çivi gibiydi, çıkarmam lâzımdı. Onu yaptım“ demişti.
Netekim:
Netekim olmadı, olamadı…
Garp memleketlerinde bile, ki orada kadının yeri bellidir ve ‘daim’dir… Garp memleketlerinde bile yüksekte olanların eşleri yalnızlıktan şikayet ederler… Rakipleri memlekettir…
Buraya gelince, baştaki insanın başı istediği kadar Garba yönelsin fikirce tutumu ‘selâmlık tutumu’ndan öteye gitmez hala bugün…
Evet, umumi hayatı, kadının gerçekten paylaşmasını istemişti Atatürk ve payını vermiştir. Haketmediği kadar… Haketmediği, çünkü kendi tarafından gelen bir mücadeleyle olmamıştır bu hal alımı…
Evet evliliğinin ilk zamanlarında, Latife hanımı yanından ayırmadı. Kürsülere çıkardı. Ta Doğulara kadar yolculuklarında beraber taşıdı… Taşıdı amma…. O fikren o kadar hamleli adam çarşaftan çıkan bembeyaz elini karısının (o devirdekiler şöyle anlatır… Bembevaz gamzelerine fındık oturtulacak bir el) kıskanıp saklaması için işaret ederek…
Ve Bir Gün:
Ve bir gün Çankayaya Hariciye vekilinin hanımıyla (Tevfik Rüştü), Fethi Okyar’ın hanımını çağırdı. Galibe Hanım Latife Hanım’ın en iyi dostuydu…
İki hanım ne için çağırıldıklarını bilmiyordu. Atatürk Latife Hanım’ı boşayacağını kısaca bildirdi…
Tevfik Rüştü’nün hanımı donakalmıştı.
Galibe Hanım direnmek istedi:
-‘Yok’ dedi Mustafa Kemal… ‘Gidin kendisine bildirin. Yakınlarısınız… Kararımı verdim. O, kafamın içinde bir çiviydi, çıkarmalıydım… Yoksa düşüncelerimi tahakkuk ettiremeyeceğim.’
Ve karar adamıydı. Çiviyi çıkarmıştı. Bir memleket kuruyordu… Ne sarp şartlarda hem de. Ve ne çorak materyalle. ‘Çivilere’ ayıracak vakti, ‘çivilere’ verecek kalbi yoktu, ne kadar yaldızlı olsalar, altından bile olsalar…
Fakat ‘çivi’ ne olacaktı?..
Çok sevmişti onu Mustafa Kemal… Tabii ki kendine göre sevmişti.
Seneler sonra bir kadını beğendiğinde daha bakmadan yakınları bilirlerdi ki, hiç olmazsa bir tarafı Latife Hanım’ı hatırlıyor…
Çok sevmişti onu kendine göre. Ondan sonra ‘kişilik’ sahibi kimseye yaklaşmayacak kadar…
Seven Bir Kadın İçin:
Latife hanım, 22-23 yaslarındaydı. Atatürk onu ‘kendinden söktüğünden’ çok zor bir şey yaptı! Atatürk’ün boşanmış karısı…Kendisini herşeye rağmen Atatürk destanına dahil etti.
Nasıl mı?
Ölmeden ölerek!..
Birdenbire garip bir olgunluk çöktü bu gepgenç kadına. Atatürk’ü kararından çevirmeye çalışmadı. Görmeyi bile denemedi.
Arkada bıraktığı seneler acı senelerdi.
O, Atatürk’ün eşi olmayı daha ‘kadınca’ almıştı. Daha romantik renklerle görmüştü…
O, bunu istemeden bir kadın erkek meselesi yapmıştı… Ne yapar büyük bir fikrin desteklemediği o yaşta bir insan?..
Kıskançlıklar çıkarmıştı. Huysuzluklar çıkarmıştı… Atatürk’ün çevresini bir türlü kabullenememişti. Eh bu sabahlara kadar onunla kalan çevreye, sempatik denemezdi. Amma Atatürk bir memleket kuruyordu… O kuruculuk devresinde, çok değişik kişilerden faydalanması gerekiyordu herhalde!..
Çevrenin de Latife Hanım’a karşı sempatisi voktu… Bu zarif sosyete hanımı, onlara, ormanın dişi kaplanlarından daha uzak geliyordu… Bir arkadaşım bana Atatürk’ün çevresinden olan eski bir milletvekilinin (Damar Arıkoğlu) kitabında Latife Hanım hakkında yazılan birkaç satırdan bahsetti:
‘Tam iş konuşurken.. Latife Hanım gelir Paşa’yı alırdı…’
Bak sen!…
Ondan fazlasını yapmıştı Latife Hanım. Sofra sohbetlerinin kısa kesilmesi için yukarıki odanın döşemesini bile tıkırdatmıştı!…
O bir nevi burjua karı – kocalık bekliyordu… Atatürk ise İzmir’de çizmelerini eğilip çıkaran genç kızla biçimli eşini bir türlü birbirine bağlayamıyordu..
Latife hanım birkaç kere:
‘Bu günkü aklım olsa baska türlü hareket ederdim… Amma alay zannediyorlar, kolay zannediyorlar… Seven bir kadın için’, diye isyan etmiştir birkaç yakın dostunun huzurunda…
İdare Edemedi:
Başkalarının hayatını, başkalarının yerine lafla idare eden çok bizde:
– Efendim idare edemedi… Atatürk gibi bir adamı…
20 yaşında genç bir kadın, bir kasırgayı nasıl idare etsin?. –
– Daha evvelden bilmeliydi..
Bilemez. Bilecek biri varsa… O da Kasırga!… Aile çevresinin, dört duvarının arasına sıkışamayacağını bilmeliydi Kasırga!…
Bütün bunları anladığı gün.. Bağları rakkadak kopardı Atatürk. Çiviyi derhal söktü!.. Kendi davasına ihanet edemezdi. Kendi yönünden haklıydı!…
Akşam gazetesi, 4 Mart 1964, Sayfa: 5
Bir sonraki yazı: (VE NETİCE, 5 Mart 1964)
