Atatürk Fransız Kadın Gazetecisini Davet Etmişti
Tarihimizin en karanlık günlerinde Milli Mücadele yıllarının ölüm-dirim savaşında Türk davasının haklı olduğuna inanılmakla beraber kazanılacağına henüz kanaat getirmediği bir anda, düşman milletlere mensup olup da bizden yana söylemek, yazı yazmak cesaretini gösteren nadir insanlar arasında iki sima yükselmektedir. Bunlar, adları pek az işitilen ve kendilerini tanımış olanların da yavaş yavaş hafızalarından silinen iki Fransızdır: Biri Mareşal Lyautey, diğeri madame Gaulis.
Akla gelen ilk sual bu şahısların ne yaptıkları ve bilhassa gazeteci bir kadının Türklere ne suretle hizmet ettiğidir.
ATA’NIN MEKTUBU
Atatürk’ün Mareşal Lyautey’e Madame Gaulis vasıtasıyla gönderdiği 28 Aralık 1921 tarihli teşekkür mektubu bu iki Türk dostunun hizmetlerini öven tarihi bir vesikadır. Atatürk’ün Sakarya Muharebesi arasında umumî karargahından Madame Gaulis’e yazdığı 5 Eylül 1921 tarihli mektup bu gazeteci kadına karşı Büyük Askerin duyduğu sempatiyi ve ona verdiği değeri ispata yeter. Atatürk bu mektubunda hem muharebeden bahsederek düşmanı mağlup etmek azmini belirtiyor, hem de Madame Gaulis’i Ankara’ya davet ediyordu.
Madame Gaulis ilkin 1919-1920 yıllarında, sonra 1921 yılında iki defa 1922, 1923, 1924, 1927 yıllarında birer defa Anadolu’yu baştan başa gezmiş, Ankara’yı ziyaret etmiş, memleketimiz hakkında çeşitli makalelerle beraber dört eser neşretmiş, Türk davasının dünyaya tanıtmaya çalışmış, bu maksatla Fransız devlet ricaliyle sık sık görülmüş bir kimsedir. Bir Müslüman dostu olan Mareşal Lyautey’i de ikna ederek yardımını lehimize tavassutunu sağlamıştır.
Madame Gaulis’in Türkleri sevmesi bir bakıma tabii idi. Le Temps gazetesinin muhabiri olan eşiyle 1896 yılında Türkiye’ye gelmişti. M. Georges Gaulis 1912 yılında İstanbul’da ölmüş ve Feriköy mezarlığına defnedilmiştir. Bu tarihten sonra Madame Gaulis geçim kaygısı ile kocasının mesleğine intisap ederek kısa bir zamanda temayüz edecektir.
İLK İNTİBA
Ankara seyahatinden sonra ilk intibalarını «Revue de Paris» mecmuasında 1 Ağustos 1921 yılında neşreden Madame Gaulis Atatürk’ten şöyle bahseder:
…Hayretlerimi gizliyorum. Onu askeri üniformasıyla bu kadar Avrupalı, bu derece zarif ve şık bulacağımı asla aklımdan geçiremezdim… O belirsiz, nefis tebessümüyle neşeli ve gençtir. Bir itimat havası içinde idi. Coşkundu, ama, birdenbire de ciddileşiyordu. Müttefiklerini birkaç çizgi ile adamakıllı tasvir edebiliyor, kelimelerindeki isabet, sezilmesi güç bir nükte. Onun söz sanatında ne kadar mahir olduğunun bariz bir delili idi.
Ani olarak fosfor gibi ışıldayan ve yine birden bire kendi içine dönen garip bakışları vardı. Kuvvetli şahsiyeti, her şeyi kavrayışındaki süratle, el hareketleriyle kendini belli ediyor. Çok berrak olan sesi münakaşa esnasında çelik gibi çınlıyordu.
Beni büyük bir nezaketle otomobiline kadar götürdü. İç avludaki eski çeşmenin önünde durabildik. Yeni dikilen fidanların yanında gülümsemiştik. Belki, O da, ben de aynı şeyi, otuz beş yaşındaki bu şefin etrafını saran meçhulleri düşünüyorduk. Bu gün sahip olduğu o durdurulmaz muazzam kuvveti elinde tutabilecek mi idi? Yoksa bu kuvveti mi onu kemirip mahvedecekti?
YENİ TÜRKİYE
Mademe Gaulis muhtelif yolculuklarında gördüklerini, konuştuklarını yazacak, Türk tezinin en hareketli ve samimi avukatı kesilecekti. 1924 yılında yayımladığı YENİ TÜRKİYE adlı eseri büyük zaferin sonrası İzmir’e gelişinden, beşinci yolculuğundan sonra kaleme alınmıştır. Düşmanlarımızın Lozan konferansının arifesinde hakkımızdaki düşüncelerini açıklamak bakımından bu kitap birçok kıymetli bilgiyi barındırır. Cumhuriyetin ilanından önce yeni Türkiye’yi kurmak isteyenlerin karşılaştıkları güçlükler, harbin tasfiyesine inhisar etmiyordu. Durmadan desteklenen, körüklenen çeşitli zorluklara, başkaldırmalara karşı tedbir almak, çare bulmak gerekiyordu.
O GÜNLER
Türkiye’nin o günlerdeki durumu böyle idi. Madame Gaulle Paris izlenimlerini de naklediyor:
Anadolu’nun yeniden ortaya attığı Türk davasının yarattığı tesiri tahayyül ediniz. İki yıl önce milli teşkilat şarka mahsus bir fantazi, acayipliği kadar onu önderliğini yapanın şahsiyeti yüzünden ilgi çekici, ama ömürsüz bir tezahür gibi görünüyordu. Büyük halk kitlesi bunu alâka ile takip etmekte idi. Anadolunun siyasi ve askeri şefi zaferden beri dostlarının süratle seyrekleştiğini, buna mukabil düşmanlarının çok sayıda ve kuvvetli olduğunu unutamazdı. Mustafa Kemal’in büyük bir maharetle içinden sıyrıldığı o müşkül hilafet meselesinin halini Mısır ve Hindistan Müslümanları beklemekte idi.
BÜTÜN UMUT ONDA
Ankara hiç bir zaman hatta en feci saatlerinde bile kendisini bu derece tehdit altında hissetmemişti. Mustafa Kemal ve etrafına toplanan birkaç kişi daha az müsait şartlarla yeni bir savaşa girişmek icap edip etmeyeceğini düşünüp duruyordu. Türkiye’nin bütün umutlarını şahsında toplayan mesul Şef, mütadı veçhile düşünüyor, her zamanki taktiği veçhile acele etmiyordu. Batı alemi ise bu ihtiyatkarlığı zaafına hamlederek O’nun, yakında sükutunu ilan etmekten çekinmiyordu.
KONFERANSIN İLK GÜNLERİ
Birinci Lozan Konferansının ilk günlerine kadar Madame Gaulis’in yazdıkları Türklerin istiklallerini tam olarak muhafaza etmek azimlerinin yarattığı durum karşısında yabancı devletlerin davranışlarını tespit ediyor. Bu yazılarda Fransa’nın İngilizlerin tesiri altında kaldığı ve asla hakikati göremediği, anlayamadığı ve bu imkanlara sahip olduğu zaman bile görmemezlikten geldiği, Şark meselesinde tam bir alakasızlığa müncer olan bir bıkkınlık gösterdiği göze çarpar. Madame Gaulis kitaplarında açıkça belirtigi gibi bütün düşündüklerini mahrem olarak Mareşal Lyaute’ye yazdığı mektuplara da tevdi etmişti ki, şimdi, bunlardan birkaçını ele alacağız.
M. GAULİS’İN MEKTUPLARI
Paris, 24 Şubat (yılı yazılı değil)
Sayın Mareşal.
Bildiğiniz gibi, Kemal, müşkülleri yendi, halifeliği İstanbul’dan uzaklaştırıyor. Şimdi her şeyi yapabilir. Hem kuvveti vardır, hem de itibarı. Eserleri Sivas’ta hazırlanan plan gereğince şekillenmektedir. Her şey yerine getirilmiştir. İstanbul’da isyan hareketi mat edilmiştir.
Paris 29 Aralık 1923
Sayın Mareşal,
…Son günlerde bir Türk heyetiyle konuştum. Görüşmeye, anlaşmaya geldiler. Her şey böyle yerini almaktadır. Yabancı bir devletin halife ile hazırladığı gizli tertibi tasfiye etmektedirler. Bu devlet üst üste pot kırmakta ve cumhuriyet duygusunu kuvvetlendirmektedir.
Şimdi devlet sistemini değiştirecekler. En büyük meşgaleleri, ne pahasına olursa olsun istiklali korumaktır. Panislamizm’den kurtulmak için büyük gayretler sarf ediyorlar. Ordu, Cumhuriyet taraftarlarını tutuyor. O yabancı devletin yüksek komiserliği gerek halifeliği, gerek etrafındakileri sorumlu ve tehlikeli bir duruma soktu.
BİZİMLE HARP ETMEK İSTEMEZSİNİZ
…Kemal birkaç hafta için yarı bir istirahata çekildi, sabrı, metaneti vardır. Şef O’dur. Sıhhati ve kuvveti yerine geldi. Halkın sevgisi zerre kadar değişmedi.
Türklerin beklediği antlaşmanın tasdikidir. Dün Ragıp bana şunları söyledi: ‘Hükümet devrilse Klemenceu’cular iktidara gelse bile, siz antlaşmayı tasdik edeceksiniz. Çünkü, bizimle harbetmek istemezsiniz.’
Ama, o içinden bizimle harbe cesaret edemezsiniz diye düşünüyordu.
KANUNLAR ÇIKARILIYOR
Kemal’le irtibatını sağlayan Suphi Nuri’den şimdi ‘Gazi’yi tekrar gördüm, sıhhati her zamankinden daha iyidir. Gerek meslektaşlarım, gerek ben bunu yeni bir mektup aldım (15 şubat tarihli) şunları yazıyor:
Görüşmemizden fevkalade faydalandık. Cumhuriyet rejiminin sağlayacağı refaha ve istikbalimize sarsılmaz bir imanla, İzmir’den döndük. Tekrar ediyorum, Gazi çok kudretlidir ve halk tarafından tutulmaktadır. İstanbul’da sabırsızlıkla beklenir. Önümüzdeki mart ayında gelmeyi bize vadetti. Yakında yeni kanunlar çıkarılacak ve bunlar laik ve cumhuriyetçi olacaktır. Batı dünyasında rastlandığımız pek ölçülü samimiyetten şikayetçiyiz. Bu hal, dostluk münasebetlerinin yeniden bağlanmasına, normal bir duruma dönülmesine hiç de elverişli olmayan bir itimatsızlık havası yaratıyor.
HALİFELİĞE İNEN DARBE
Paris, 10 Mart 1924
Sayın Mareşal ve aziz dost,
…Sizinle aynı düşüncedeyim. 1) Millerand meselesi hakkında, 2) L’action Francaise hakkında, 3) Kemal’in hükümet darbesi hakkında (Zaten adamakıllı tehlikede olan halifeliğe indirdiği öldürücü darbe.) Osmanlı hanedanının memleketten uzaklaştırılmasında büyük Senusi faal bir rol oynadı… Kemal’in Osmanlı hanedanına karşı taarruza geçmesi strateji bakımdan da inceden inceye hazırlanmıştır. Kemal hakikaten, genç, temiz, candan insanmış, idare etmek için yaratılmış bir insandır.
Evimde ayrı ayrı birbiri ardından iki muhtelif tezin temsilcileriyle görüştüm. Ankara şöyle diyor: Hilafetin ilgası meselenin köklerini Sivas kongresinde aramak gerekir. Bununla beraber, sakin dursa idi, tarafımızdan halife ilan edilen Abdülmecit’e dokunmayacaktı. Entrikalar döndü. Bilhassa etrafındakiler entrikaya başvurdular. İlk ihtar mahiyetinde İstanbul’a askeri bir mahkeme gönderdik. Suçlu oldukları anlaşılan yüksek mevkilerdeki şahıslara dokunmadık. Ama onlar mütenebbih olmadılar.
Nihayet Osmanlı Hanedanı’nı uzaklaştırdık. Evet bundan memnun olmayan ve halifeyi tutan askeri şeflerin yüksek memurların bir muhalefeti vardır. Ama bu adamların her birinin yanıbaşında bizim de bir adamımız vardı. Bir karışıklık çıkarmaları varit değildir. Mustafa Kemal eski sağlık durumunu ve enerjisini buldu. Ordu, idare parlamento elindedir. Şef odur. İsterse halifenin yerine geçmesine hiç bir kuvvet mani olamaz. Hilafeti parlamentoya teslim eder, parlamento da ona devrediverir. İstanbul şöyle mukabele eder, parlamento da memnun değil. Osman ağanın asılmasına kızan Trabzonlular intikam almak için yemin ettiler. Kürdistan kımıldamaktadır. Konya bölgesi isyan halindedir. Birçok paşalar Kemal’e karşı birleşmişlerdir. Orduya gelince, henüz son sözünü söylemedi, durumu takip ediyor, bekliyor.
İşte her iki tez. Gerek Ankara, gerek İstanbul pek yakında önemli hadiselerin cereyan edeceğini teyit ediyorlar.
Mektuplar burada bitiyor. Madame Gaulis, çoğu zaman şahit olduğu olayları itina ile tespit ve tahlil etti, sıkıntılarımızı anlamış, vardığı hükümlerde de nispeten az yanılmıştır. Bazen acele ile edindiği yersiz bir kanaati, sonraki mektuplarında düzeltmeyi ihmal etmemiştir. 1922-1924 yıllarına ait birkaç mektubundan alıntıladığımız kısımlar, cumhuriyetin kurulduğu yıllarda karşılaşılan çeşitli zorunlulukların önemli bir kısmına temas ediyor. Madame Gaulis milli mücadelemiz yıllarında ve yabancılar arasında bütün hadiselerin en yakın ve devamlı şahidi olmuştur.