Mustafa Kemal Atatürk ve sağda ortada; yakın arkadaşı Tahsin Uzer, Bursa gezisi, Hünkâr Köşkü önü. 28 Eylül 1925.

Atatürk, Celalettin Uzer’i Hep İki Numara Diye Çağırırdı

Ablamın eniştemle evlenmesi için babamı Atatürk razı etti

Bu söyleyşi, Tahsin Uzer’in oğlu Celalettin Uzer ile yapılmış ve Hayri Birler imazı ile 22 Kasım 1981’de Milliyet Gazetesi’nde yayımlanmıştır.


ATATÜRK, daha Atatürk değilken, sadece Mustafa Kemal olarak bilinirken, yanından hiç ayırmadığı, hemen hemen her konuda tam bir görüş birliği içinde bulunduğu bir arkadaşı vardı. Bu arkadaş, Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında üst düzeyde yöneticilik görevlerinde de bulundu. Sonra Mustafa Kemal yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni kurma çalışmalarına başlayınca, onun yanındaki yerini aldı, birlikte mücadele ettiler.

Atatürk’ün bu çok sevdiği, cumhuriyetin ilanından sonra da beraberliğini sürdürdügü kişi, Tahsin Uzer.

Tahsin Uzer ve ailesi ile Atatürk’ün çok yakın ilişkileri olmuş. Uzer’in çocukları bayramlarda önce Gazi’nin annesi Zübeyde Hanım’ın evine gider elini öperlermiş. Sonra büyümüşler, Uzer’in kızını Atatürk kendi eliyle nişanlamış. Uzer’in oğlunu da çok severmiş. Türk gençliğinin bir örneği olarak görür, gösterirmiş.

İşte bu kişi, Tahsin Uzer’in oğlu Celalettin Uzer ile birlikteyim. Celalettin Uzer de politik yaşamda yerini almış, parlamentoya girmiş, bakanlık görevinde bulunmuş.

Uzer’den ablasının nişan törenini anlatmasini rica ettim. Tarih, 14 Kasım 1932.

“Ablam Halide, büyük teyzemin oğlu Şerafettin ile nişanlanacaktı. Şerafettin eniştem, subaydı. Ama babam, yakın akrabalık ilişkimiz nedeniyle bu işi istemiyordu. Bir gün Atatürk kendi yatı ile bizim Büyükdere’deki evimizin önüne geldi. Atatürk konuyu biliyormuş ve Şerafettin eniştemi de görmüş, beğenmiş. Babama döndü, ‘Tahsin Bey, senin kızın benim de kızımdır, ben kızımı verdim, nişanı da hemen yapalım’ dedi. Sonra nişan günü kararlaştırıldı, yüzükleri bizzat Atatürk takacaktı.

Atatürk’ü bizim evin kapısında Kazım Paşa karşıladı, çok neşeliydi. Babama ‘ne o Tahsin Bey, üzgün müsün?’ dedi. Sonra geç kaldığı için özür diledi. Yüzükleri taktı. Hiç unutmam, o gece beni yanına çağırdı ‘sen spor yapıyor musun?’ diye sordu. Evet cevabını verince beni Saffet Arıkan ile güreştirmeye kalktı ama sonradan vazgeçti. Nişanda Münir Nurettin Selçuk Bey ile Deniz Kızı Eftalya Hanım da vardı. Çok eğlendi, neşelendi, geç saatlerde de törenden ayrıldı.”

Celalettin Uzer, Galatasaray Lisesi’nde okumuş, sonra yurt dışına giderek eğitimini orada sürdürmüş. Hatta yurt dışında bulunduğu yıllarda, kendini bilmez bir Fransız’ın hakareti ve kışkırtması sonucu adamla kavga etmiş, bir yumrukta yere sermiş. Bu olayın haberi Ankara’da da duyulmuş. Aradan yıllar geçmis, 1935 yılının bir haziran günü, Atatürk, beraberinde kalabalık bir grupla birlikte çiftlikteki bira parkına gitmiş. Tahsin Uzer’in oğlu Celalettin Uzer de oradaymış.

Atatürk, Celalettin Uzer’i hep ‘iki numara’ diye çağırmış. O gün de yanına çağırmış, nasıl olduğunu sormuş, sonra Afet İnan Hanım’dan, Celalettin Uzer’i imtihan etmesini istemiş. Afet Hanım, Uzer’e Uygurlar, Büyük Göç, Hunlar gibi bazı tarihi konularda sorular yöneltmiş. Uzer de tüm soruları yanıtlamış. Atatürk çok memnun olmuş bu durumdan, ‘Maaşallah Celal, Türk tarihini iyi çalışmışsın’ demiş.

Sonra bira parkının hemen yanındaki spor poligonuna gecmişler. Büyük bir meşin topa yumruk vurmuş Atatürk, yumruğunun gücü, topun arkasında ki göstergede 700 rakamına çıkarmış ibreyi. Celalettin Uzer’i yanına çagırmış, bir de onun vurmasını istemiş. Uzer tüm gücünü yumruğunda toplamış, bir vurmuş mesin topa, ibre 1000’e çıkmış. Atatürk bir ibreye bakmış, bir Celalettin Uzer’e, ‘şimdi cidden Fransız’a acıdım’ demiş, olayı bildiğini anlatırcasına…

Türk musikisinden bu melankolik havayı kaldırmalı.

Celalettin Uzer, Atatürk’ün Türk müziğini çok sevdiğini, ancak Batılı anlamda müzik yapılmasını özellikle istediğini de anlattı. Hatta bir keresinde, bir yemekte dönemin ünlü seslerinden Deniz Kızı Eftalya Hanım’ı dinlemiş Atatürk. Eftalya Hanım, ‘Uzun Saçları Sırma Telleri’ adlı şarkıyı söylüyormuş. Atatürk çok beğenmiş, hem şarkıyı hem de sanatçıyı beğendiğini söylemiş. ‘Güzel…’ demiş. Ancak hemen eklemiş:

‘Güzel, ama Türk musikisinden ruhları karartan bu melankolik havayı kaldırmak lâzım.

Atatürk’ün çocukluğundan beri yanından ayırmadığı dava arkadaşı Tahin Uzer’in oğlu Celalettin Uzer

Söz müzikten, eğlenceden açılınca, Celalettin Uzer bir başka anısını hatırladı. Cumhuriyetin onuncu yılı nedeniyle Dolmabahçe Sarayı’nda bir balo düzenlenmiş. Baloya, dünya güzeli seçilen Keriman Halis Hanım da davet edilmiş. Yenilmiş, içilmiş, sonra dans başlamış. Sedat Hakkı Eldem, Keriman Halis ile dans etmek istemiş, tam dansa kaldırıyormuş Keriman Halis’i ki, Atatürk eliyle işaret edip durdurmuş, sonra Celalettin Uzer’i çağırmış ve ‘Keriman Halis Hanım’la ilk dansı sen yap’ demiş. Uzer, anısını anlatırken ‘Hey gidi günler hey…’ gibilerinden daldı.

‘O tarihlerde ben filinta gibi, yakışıklı bir gençtim’ dedi. Güçlü, kuvvetliymiş aynı zamanda. Sporla uğraşırmış. Galatasaray yüzme takımındaymış. Uzer, bunları sðyledikten sonra bir başka anısını hatırladı, ‘Durun, size Atatürk’ün ve İngiltere Kral’nın birlikte izlediği bir yüzme yarışını anlatayım’… dedi ve başladı anlatmaya:

Yüzme yarışı

“Yıl 1936. İngiltere Kralı Edward İstanbul’a gelmiş. Tam o günde Anadolukavağı ile Moda arasında bir Balkan yüzme yarışı tertip edildi. Ben de yarışa katıldım. Zeki Sporel, Ayı Burhan, bunlar da hakem motorlarındaydı. Biz denize girmeden önce iki parmak kalınlığında gres yağı ile bizi yagladılar. Sonra Anadolukavağı’ndan girdik suya. Her yarışmacının önünden bir kayık gidiyor, kayıkta da bir mihmandar, yarışmacıya yönünü gösteriyor, üzüm veriyor. Benim mihmandarım Dündar Arıkoğlu idi. Büyükdere önüne geldiğimizde yarışa katılanlardan yarısı terketmişti. Kuleli Lisesi önlerinde 10 kişi kadar kaldık. Kızkulesi’ne geldiğimizde ben birinci durumdaydım, arkamda Karamürselli Salih, onun arkasında da bir Alman kızı vardı. Sarayburnu önünde akıntıya kapıldım, biraz açıldım, büyük güç sarfediyordum, çünkü Atatürk ve İngiltere Kralı Edward Moda koyunda “Nahlin” yatında yarışın sonucunu bekliyorlardı. Neyse, akıntıdan kurtuldum, Haydarpaşa önünde bacağıma kramp girdi. Salih beni geçti. Alman kızı da geçti, başkaları da geçti. Ben kendimi biraz dinlendirdim ve yeniden yüzmeye başladım, beni geçenlerden birçoğunu geçtim ama yarışı dördüncülükle bitirdim.

Atatürk’ün bir köylü genci imtihanı sırasında aldığı yanıt sonrası memnuniyeti. Soldan: Fethi Okyar, Celal Bey, Atatürk, Nevzat Tandoğan, Kâzım Özalp, Tahsin Uzer, köylü genç, Zekayi Bey (Apaydın), Hakkı Naşit Uluğ. 25 Mayıs 1933

Atatürk’ün yatına çıktığımda Ata beni tanımadı. Nasıl tanısın ki, üstümde gres yağı, yorgun, ıslak bir durumdayım. Yanında Nuri Conker vardı, o beni tanıdı ve Atatürk’e söyledi. Bunun üzerine Atatürk beni yeniden tebrik etti, sonra emir verdi, o sırada Erzurum’da görevde olan babama bir telgraf çektirdi, ‘oğlun birinci oldu, kutlarım’ diye.”

Celalettin Uzer’in anılarından birisi de, halen müze olarak kullanılan Şişli’deki binanın devredilmesi olayı. Tahsin Uzer’in evi olan bu bina, Atatürk’ün kendi isteği ile müze haline sokulmuş. Ve Uzer’in gençlik yıllarını süsleyen birçok eşya bu binada, müzede yerini almış.


ATATÜRK’ÜN BULUNDUĞU DÜĞÜN, NİŞAN VE TÖRENLER

21.4.1932 Marmara’da Sabriye Hanım’ın nişan töreni

29.9.1932 Dolmabahçe Sarayı’nda, Fahrettin (Altay, Orgeneral) Paşa’nın kızının düğünü

14.10.1932 Tahsin (Uzer) Bey’in kızının nişan töreni

14.12.1933 Ankara Palas’ta, Tevfik Rüştü (Aras) Bey’in kızının nikahı münasebetiyle İsmet İnönü’nün verdiği çay

15.3.1934 Ankara Halkevi’nde Kazım (Özalp, General) Paşa’nın kızının düğünü

17.5.1934 Marmara Köşkü’nde Fuat (Bulca) Bey’in kızının nişan töreni

30.8.1934 Dolmabahçe Sarayı’nda Tevfik Rüştü (Aras) Bey’in kızının düğünü

1.8.1935 Pera Palas’ta İzmir Milletvekili General Kazım (İnanç)’ın kızının düğünü

14.8.1937 Tokatlıyan’da Ruşen Bey’in düğünü

14.8.1937 Dolmabahçe’de ismi verilmemiş kişiye ait düğün

4.9.1937 Dolmabahçe’de yine ismi yazılmamış kişiye ait düğün.

Açıklamalar:

Davetli olarak gittiği bu törenler dışında, Atatürk’ün gezinti sırasında rasladığı böyle törenlere katıldığı, bir hatıra olmak üzere hediyeler de verdiği anılardan anlaşılmaktadır. Bunlar Nöbet Defteri’nde yazılı olmadığından gösterilmemiştir. MEHMET SOYDAN