Alay Komutanı Mustafa Kemal

Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) rütbesinde olan Mustafa Kemal, Selânik’te 3. Ordunun Subay Talimgâhı Komutanlığı görevini yürütürken gösterdiği başarı ile herkesin övgüsünü kazanıyor ve dikkatini çekiyordu (6 Eylül 1910). Kurmay gezilerinde, harp oyunlarında ve manevralarda bir çok subay ve generallerin arasında harekâtın müdürlüğünü çoğu kez O yapıyordu. Bu nedenle sözlü ve yazılı türlü eleştiriler yapmak zorunda kalıyor; bunlardan en çok da eski komutanlar rahatsız oluyorlardı. Bunlar onun daha çok bir kuramcı olduğunu ileri sürerek, kıt’ada başarısızlığa uğrasın diye, rütbesi küçük olduğu halde, 38. Piyade Alayı Komutanlığı’na atanmasını sağladılar. 

Millî Mücadelede büyük yararlıklar göstermiş olan Ziya (Kılıç) bu olayı şöyle anlatıyor:

“Beşinci Kolordu’ya mensup 38. Piyade Alay Komutanı Albay Sadettin Bey tedavi için İstanbul’a gidiyor ve izin alıyor. 

Sadettin Bey’in kimi vekil bırakacağını herkes merak etmekteydi. Biz ve komutanlar bu merak içinde iken hayretle gördük ve öğrendik ki, Kolağası Mustafa Kemal kendisine vekillik edecektir. Hayret ettik. Çünkü Mustafa Kemal kıdemli yüzbaşı idi, halbuki kendisinden çok üstün rütbede olanlar vardı. 

Büyük rütbeli subayların bu hayretleri çabuk geçti ve yerine büyük bir merak başladı. Mustafa Kemal, kendisini son derece sevdirmişti. Onun şehir içindeki bazı jestleri, herkesi kendisine bağlamıştı. Şimdi, onun işbaşına geçmesini merak ediyorduk. 

Alay’ın teslim alınış gününü, tarihimizin önemli bir dönüm noktası olarak kabul etmemiz lâzımdır. O gün Mustafa Kemal beyaz bir ata binerek gelmişti. Bütün gözler onda idi. Alay’ın önünde kılıcını çekerek selam vaziyeti aldı. Sonra atından hızla yere atladı.

Merhaba asker!..

Bu ilk defa meydana gelen olay idi. Askerler nasıl karşılık vereceklerini bilemiyorlardı. Bu bir kaç saniyelik sessizliği, İstanbullu askerler doldurdular:

-Merhaba Beyim!

Ordu, ilk defa bir komutandan (merhaba asker) selâmını alıyordu. Mustafa Kemal, alayı teslim aldıktan sonra sert bir sesle rahat emrini veriyor. Sonra bölük komutanlarından birisi yaklaşıyor. Bölüğünü derin kol ile hareket ettirerek takım kolunda kendisine cephe almak üzere sevk etmesini emrediyor.

O zaman orduda bir çok alaylı komutanlar vardı. Çoğu askerî yönetmeliğin bir çok maddelerini bilmiyor ve hattâ tatbik edemiyorlardı. Bunu çok iyi bilen Mustafa Kemal, tam fırsatını bulmuştur.

Verdiği emrin tatbik edilmediğini tahmin edebilirsiniz. Gedikli ve alaylı komutanlar, emri bile anlayamamışlardı.

Mustafa Kemal kaşlarını çattı ve yüksek bir sesle bölük komutanlarına:

-Vaytman Talimgâhı’na..(Subay adayı yetiştiren orduagâh)

Emrini verdi.

O dönemde orduyu düzenlemek için Almanya’dan getirilen uzman subaylar, Selânik’te bulunan Vaytman Talimgâhı’nda alaylı ve yetersiz subayların eğitimleri ile meşgul oluyorlardı.

Temizleme, mülazımı evvellere (üsteğmen) kadar çıktı. Mustafa Kemal, kendi rütbesinden üstün rütbe taşıyanlara aynı muameleyi tatbik etmemiş, bu suretle alay komutanı vekaleti görevini, rütbesine yakışır bir jestle idare etmiş; kendi rütbesinden üstün rütbede olanlara karşı da saygı göstermiştir.

Mustafa Kemal, alay komutan vekilliği görevini üzerine aldığı iki ay içinde 13. Tümen’e bağlı 38. Alayın manevra kabiliyetini kat kat artttırmış, üç alaya karşı tek alayla manevrada hayret verici sonuç alarak galip gelmişti.“

Mustafa Kemal Selânik’te bulunduğu sırada Arnavutluk’ta isyan çıktı (1910). Bu isyanı bastırmakla Şevket Turgut Paşa görevlendirilmişti. Ancak isyan bastırılamadığı için Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa oradaki kuvvetlerin başına geçmeye karar vermişti. Mahmut Şevket Paşa Selanik’ten geçerken Mustafa Kemal’i de yanına aldı. İsyanın bastırılması hareketinde Kurmay Başkanlığı görevi ona verildi. Başarı ile sonuçlanan bu harekât sırasında Mustafa Kemal, Albay Mustafa Fevzi Bey’le (Fevzi Çakmak) ilk defa tanışma imkânına da sahip oldu.

Mustafa Kemal, bu harekâttan söz ederken, özel bir görev için Sırbistan’a da gittiğini ve Sırbistan’a geçmek için Fevzi Bey’den büyük yardım gördüğünü söylemiştir.

Mustafa Kemal’in bütün bu başarılarını çekemeyenler onu Selanik’ten uzaklaştırmak için İstanbul’da Genelkurmay Başkanlığı’nda bir göreve atanmasını sağladılar (13 Eylül 1911).