Ahşap Konak Atatürk’ün Resimleriyle Süslüydü…
Yazan: NİMET ARZIK, Akşam Gazetesi, 5 Mart 1964, sayfa 5
Her devirde kadınlar ağlar
Kadın muhabbetin bekçiliği yerine kozmetiğin bekçisi olduğu müddetçe hemen her devirde ağlayacaktır…
Ve sessiz sessiz ağladı. Genç kadın için darbeyi düşünün… Zaman da başka zamandı… Daha «arlı» bir zaman… Söz hakkı bile yoktu Latife Hanım’ın. Ağlama hakkı bile yoktu!… Atatürk’ün ayrılmış eşi olma Atatürk’ün eşi olmaktan zordu, yüzbin kulak kesilmiş koca ve kadınlara karşı hoyrat bir memlekette!…
Sürgün hayatı yaşadı Latife Hanım… Yalnızlığının çoğunu İsviçre’de geçirerek… Türkiye’ye döndüğü de oldu, sessiz sedasız… Bugün oturduğu, Ayazpaşa’daki, ahşap konağına bir hayalet gibi süzülerek… O konak ki Atatürk’ün resimleriyle, Atatürk’ün hatıralarıyla doluydu ve hâlâ doludur!…
İnsan bunca sessizliğe nasıl dalabilir?…
Küçültmek için söylemiyorum, fakat bu Uşaklıgil ailesinin kendine has tarafları var… Kuzini Rukiye (Cevat Açıkalın’ın karısı… Bugün senatördür) de bugün böyle bir yalnızlık içinde, dünyadan eteğini çekmiş yaşar..
Bu aile özelliği dışında… Hayat dışı yaşamanın sebebi ne olabilir?…
Çok büyük kırıklık..
Çok büyük gurur.
Çok büyük bir hatıraya saplanma.
Göz yaşlarını göstermeme azmi….
Birde… Birde… BİR DESTAN HAVASINI DAĞITMAMAK ARZUSU!…
Tekrar ediyorum, dünyanın en zor işini başardı Latife Hanım.. Bu muhabbetsiz toplumu hakkında söyletmedi… Kendine acıtmadı… Bşanmış olarak bile Atatürk’ün destanına katıldı. Bu destanı güzellestirdi hatta…. Memlekete feda edilen aşk destanı oldu Latife Hanım sahifesi. Atatürk’ün hayatında!..
Anma ne zor bir hayat!..
Atatürk’ün ölümünden sonra da tutumunu bozmadı… O zaman sesini duyurabilirdi: Zaman müsaitti. Kimler cılız seslerini yükseltmediler ki?… Duyurmak şöyle dursun o büsbütün yok etti sesini… bir tek feryattan sonra Atatürk’ün ölümünde:
– Ben biliyordum böyle olacağını…
Kimseye görünmek istememesinin, belki de kadınca bir sebebi daha var… O toplum muhayyelesinde, hep Gazi Mustafa Kemal’in, yanındaki çekik gözlü, zarif hanım olarak yaşamak istiyordu. Böyle bir efsanenin kahramanları ebediyen genç ebediyen pürüzsüz kalmalıydı!..
Linç, asılmak, kesilmek ve gözyaşı döktürmek… Bunlar normal ahvaldan…. Alışığız!.. 40 senenin kadınlar hikâyesini alın, öyle değil mi?..
Bırakın bunları.. Asrın en büyük adamının eşi olmak bile kadına ancak gözyaşı döktürüyor her devirde!..
Fark diğerleriyle:
SESSİZ SESSİZ döktürüyor!!..
Sessiz sessiz!…. (Ve netice…) Ana edebiyatını ambarlar almaz V.S…
Ve netice… Kadının suçu…
Anne edebiyatını ambarlar almaz.
O edebiyatını ambarların almadığı anne, nasıl olur da kalubeládan beri baş kaldırmaz?..
Nasıl olur da kalubeládan beri, hayvanlar da bibirlerini ifna ediyor, siz hayvanlıktan ne zaman çıkacaksınız, yeter diye isyan bayrağını çekmez?
Nasıl olur da erkeklere terkettiği ayak işlerini, yeryüzünde, nizama sokmaz? (Sokması lazım. çünkü ademden beri, erkeklerin yüzlerine gözlerine bulaştırmadıkları iş yoktur)…
Nasıl olur da, ben nizam yapıyorum, ben nizam yıkıyorum, diyen enayilerin karşısına bütün insanlığıyla, bütün kadınlığıyla, bütün dişiliğiyle dikilmez? Dikilse, toplumların mayası ne özlü kabarırdıl..
Sen kadınlık değerlerinden nasıl bunca soyunursun?
Sen muhabbetin bekçisi olacağına nasıl kozmetiğin bekçisi olursun?
Sebep ne?… Hayatta bir takım kolaylık rüşvetleri mi?.. O kolaylıklardır seni ezici felaketlerin gelişine kör önlenmesine sakat kılan!…
Ve bütün dünyadaki kadın hareketleri sahtedir sahte.. Hiçbir şeyi derininden almazlar kadınlar bizim politikacılar gibi. Köpüğünü alırlar, köpük biriktirirler. Yarım saat sonra bakarlar ki köpük erimiş, problemler olduğu gibi kalmış!…
Ve muhabbet bekçiliğinin yerine kozmetiğinkini seçmeseydi kadın, her devirde bunca gözyaşı dökmezdi!.
Onun için de her devirde kadınlar ağlar, her, devirde kadınlar ağlayacaktır!…
SON