Ahmet Haşim Gazi’yi Anlatıyor

Ahmet Haşim, Harf Devrimi sırasında, yeni harflerin tatbiki konusundaki düşüncelerinden yararlanmak için Dolmabahçe Sarayı’na davet edilen değerli aydınlarımız arasındaydı. Gazi’yi ilk defa o gün yakından görme imkanı bulmuştu Ahmet Haşim. Birkaç gün sonra da İkdam gazetesinin birinci sayfasında Gazi hakkındaki izlenimlerini yazdı. 6 Eylül 1928 tarihli İkdam gazetesinde yayımlanan Arap harfli Türkçe yazısında; Ahmet Haşim Gazi’yi şöyle anlatıyor:

“Gazi

Geçen hafta, yeni harflere dair ilk defa fikir teatisi için Dolmabahçe Sarayı’na davet edilenler içinde Gâzi’yi ilk defa, re’yü’l-ayn [bizzat] görmeye gidenlerden biri de bendim.

Heyecanım çoktu.

Fotoğraf adesesine zerre kadar itimadım yok. Binaenaleyh, fotoğraf aletinin keşfiyle [portre] ressamının vazifesine nihayet bulmuş nazarıyla bakanlara hak vermek müşkildir. Şekil ve madde, ziyanın in’ikâslarına göre anbean tahavvül eder. Bu itibarla hiçbir çehrenin, evsafı muayyen, bir tek tecellisi yoktur. Fırça sanatkârı, tersim edeceği [resmedeceği] çehre üzerinde, uzun müddet hayatın cezr-ü meddini [iniş ve çıkışını] tarassut [gözlemek] ve onu birçok tahavvüllerinde [değişikliklerde] zapt eylemek [tespit etmek] suretiyle, nihayet hakiki hüviyetin gizli hatlarını sezmeğe ve görmeğe muvaffak olur. Fotoğraf, bu dimağı tahlil ve terkip kudretine malik değildir. Onun için, hassas cam üzerinde teressüm eden [beliren] şekle bir vesika kıymeti izafe edilemez.

Gördüğüm fotoğraflara nazaran [göre] biraz şişman, biraz yorgun, biraz hututu [hatları] kalınlaşmış bir vücutla karşılaşacağımı zannederken, Kapıdan bir ziya [ışık] dalgası halinde giren mütekâsif [yoğunlaşmış] bir kuvvet ve hayat tecellisi ile birdenbire gözlerim kamaştı: Hadekârları [göz bebekleri] en garip ve esrarengiz madenlerden masnu [yapılmış] bir çift gözün, mavi, sarı, yeşil ışıklarla aydınlandığı asabi bir çehre… Yüzde, alında, ellerde bir sıhhat ve bahar rengi… Muntazam taranmış, noksansız, sarı, genç saçlar… Bütün zenberekleri çelikten, ince, yumuşak, toplu, gerilmiş, ter-ü taze bir uzviyet.

Altı yüz senelik bir devri bir anda ihtiyarlatan adamın çehresi, eski ilâhlarınki gibi, iğrenç yaşın hiçbir izini taşımıyor. Alevden coşkun bir nehir halinde, köhne tarihin bütün enkazını süpüren ve yeni bir âlemin tekevvününe [meydana gelmesine] yol açan fikirler kaynağı baş, bir yanardağ zirvesi gibi, taşıdığı ateşe lâkayd [kayıtsız], mavi sema [gök] altında, ve samit ve mütebessim [sessiz ve gülümseyerek] duruyor.

Kendi yarattığı şimşekli bulutlardan, fırtınalardan ve etrafına döktüğü feyizli seylâbelerden [sellerden] yegâne müteessir olmayan, meğer onun genç başı imiş!”

O günün benim için en büyük nimeti, o efsanevi başı yakından görmem olmuştur.”

Ahmet Haşim

İkdam gazetesi, 6 Eylül 1928, sayfa: 1

(Not: Arap harfli metinde var olan ve günümüzde kullanılmayan bazı Osmanlıca sözcüklerin günümüzdeki karşılıklarını [köşeli parantez içinde] ilgili sözcüğün yanına ilave ettim. (Atilla Oral)