Abdürrahim Tuncak Anlatıyor – 1

Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi tarafından, Mustafa Kemal Atatürk’ün evinde büyütülen, yetiştirilen, öğrenimi Mustafa Kemal Atatürk’ün istediği doğrultuda ve koşullarda özel olarak yaptırılan Abdürrahim Tuncak, Mustafa Kemal ve ailesinin Akaretler ve Şişli’deki evlerinde, daha sonra Çankaya Köşkü’nde ve İzmir’de onla birlikte olduğu yıllardaki gözlemlerini ve anılarını, yalnızca Mete Akyol’a anlatmıştı. Abdürrahim Tuncak’la tanışması olayını “yaşamsal talihim” olarak niteleyen ve onun, Mustafa Kemal’le ilgili olarak anlattığı anılarının bir bölümünü olsun yayımlama izni alabilmesini “mesleksel ödülüm” diyerek övünçle tanımlayan Mete Akyol, bu anıları 2007 yılında Bütün Dünya dergisinde 11 bölümde okurlarıyla paylaşmıştı. Kendisine mustafakemalim.com olarak minnettarlığımızı bildiriyor, siz değerli okuyucularımıza keyifli okumalar diliyoruz…


15 Mayıs Gecesi Odasına Çekilmeden Önce Mustafa Kemal Paşa Annesine Sordu “Bavullarım hazır mı, annem?”

Düşmanın İzmir’e çıktığını herkes 15 Mayıs’ta öğrendi ama, Mustafa Kemal Paşa bunu bir hafta öncesinden biliyordu. Düşmanın İzmir’e çıkmasının o günün koşullarında önlenemeyeceğini de biliyordu.

Onun için, düşmanın çıkmasından sonra ne yapılması gerektiği konusunda çalışıyordu. Evde, özellikle geceleri uzun uzun toplantılar yapıyordu. Haritalar seriyordu masanın üstüne… Arkadaşlarıyla bu haritalar üzerinde görüşmeler yapıordu. İsmet Bey (İnönü) çok sık geliyordu eve. İsmet Bey’in cebinde hep bir pergel vardı. Harita üzerinde görüşme yaparlarken İsmet Bey cebinden pergelini çıkarırdı, harita üzerinde bir şeyler ölçerdi. Çok kez gördüm onun harita üzerinde pergelle bir şeyler ölçtüğünü… İsmet Bey o günlerde, Harbiye Nezareti’nde önemli bir görevde bulunuyordu. Harbiye nazırı da, Cevat Paşa idi. Mustafa Kemal Paşa sık sık Harbiye Nezareti’ne gider, Cevat Paşa’yla görüşürdü. Bu görüşmelerinde de hep, Anadolu’ya bir ordu müfettişinin gidip bizim subay ve askerlerin, orada İngilizler’le bir hadise çıkarmamaları için sıkı bir disiplin altına alınmaları gerektiğini söylermiş. Cevat Paşa bir gün Mustafa Kemal’e şöyle demiş:

‘Peki dediğini yapalım; ama ordu müfettişi olarak kimi gönderelim Anadolu’ya?’

Mustafa Kemal Paşa, Harbiye nazırına günlerdir, haftalardır söyletmek istediği sözü böylece söyletmiş olmuş. Ve yine günlerdir, haftalardır kafasında hazır olan yanıtı vermiş:

Ben gidebilirim’ demiş.

Onun bu yanıtı üzerine Cevat Paşa kağıdı kalemi önüne sürmüş ve ‘Yaz öyleyse’ demiş. ‘Kendi emrini kendin yaz. Ben altını imzalarım.’

Harbiye nazırının emrini, Padişah Vahdettin’in de onaylaması gerekiyormuş. Mustafa Kemal Paşa bu emri alıp saraya gitmiş. Hem bu emri onaylatacak hem de Vahdettin’e veda edecek…

Mustafa Kemal, Zübeyde Hanım ve Makbule Hanım

Mustafa Kemal Paşa’nın getirip, imzalaması için kendisine verdiği bu emri Padişah Vahdettin onaylamış; ama Mustafa Kemal Paşa’ya bir de nasihatte bulunmuş:

‘Teftişten öte bir şeyler yapma, fazla ileri gitme’ demiş. ‘İngilizler’i kızdırmayalım…’

15 Mayıs 1919 günü Mustafa Kemal Paşa’nın cebinde kendi yazdığı, Harbiye nazırının imzaladığı, padişahın da onayladığı işte bu emir vardı.

Düşmanın İzmir’e çıktığı o gün, Mustafa Kemal Paşa evden çıkmadı. Bütün gün kahve içti, sigara içti, evin orta katında hep dolaştı, yürüdü. O gün Rauf Bey geldi eve. Cevat Abbas geldi, Refet Bey, Refik Saydam Bey, Hayati Bey, Muzaffer Kılıç Bey geldiler eve…

Akşam herkes gittikten sonra Mustafa Kemal Paşa bizi topladı ve anneme şöyle dedi:

‘Annem… İstanbul’dan sonra düşman İzmir’i de almaya teşebbüs etti. Bizim artık bu vatanda yaşamamız haram olacak. Benim düşüncem, ilk fırsatta Anadolu’ya geçmektir. Sonra da icabı halinde sizi de oraya aldırırım.’

Annem bu sözleri büyük bir olgunlukla karşıladı:

‘Asker işi bu…Ben anlamam, Paşa’ dedi. ‘Fakat sen gittikten sonra da biz artık bu evde oturamayız. Bu ev bize çok pahalıya gelir. Akaretler’deki evi boşaltmadık nasıl olsa… Şakir Ağa oturuyor şimdi. Şakir Ağa kendi evine geçer, biz de oraya taşınırız.’

Mustafa Kemal’in Samsun’a gitmeden önce İstanbul, Şişli’de oturduğu ve bugün müze olarak kullanılan ev.

Mustafa Kemal Paşa, annemin bu sözüne karşı durmadı:

‘Peki… Kararı siz verirsiniz’ dedi. ‘Akaretler’e taşınırsınız, ben sizi aldırıncaya kadar orada kalırsınız.’

Mustafa Kemal Paşa, bu konuşmadan sonra anneme sordu:

‘Bavullarım hazır mı, annem?’ dedi.

Elbette hazır’ dedi annem. ‘Üç bavulun da hazır, Paşa.’

Mustafa Kemal Paşa yine sordu:

‘Üç tane sivil elbisem de hazır mı?’ dedi.

Annem, başını ‘evet’ anlamında sallarken, bir yandan da sordu:

‘Sen paşasın, askersin, oğum’ dedi. ‘Bir takım sivil elbise hadi neyse ama, üç tane sivil elbiseyi ne yapacaksın?’

Mustafa Kemal Paşa’nın bu soruya yanıtı kısa oldu:

Her ihtimale karşı, annem’ dedi. ‘Her ihtimale karşı…’

Hepimiz yataklarımıza çekildik. Mustafa Kemal Paşa’nın geç saatlere kadar uyumadığını çok iyi biliyorum. Onun odasının altındaki odada yatıyordum. Ben uzun zaman uyumadım. Mustafa Kemal Paşa’nın dolaştığını hep duydum. Sonra uyumuşum.

Ertesi sabah, 16 Mayıs sabahı… O sabah uyandığımızda güneş daha yeni doğmuştu. Evde bir telaş vardı. Biraz sonra Cevat Abbas Bey, Hayati Bey, tanımadığım bir iki kişi daha geldiler. Mustafa Kemal Paşa’nın üç bavulunu indirdiler, kapının yanına koydular. Bir otomobil sesi duydum, dışarı fırladım. Evin önünde durdu otomobil. Harbiye Nezareti’nin otomobiliymiş. Cevat Abbas Bey, Hayati Bey ve öteki konuklar evden çıktılar, otomobilin yanına gittiler.

Annem ve Makbule ablam, kapının iç tarafında yan yana durmuşlar, bekliyorlardı. Annem bana yavaşça seslendi:

‘Bakracın hazır mı?’ dedi. ‘Evet… Hazır’ anlamında başımı salladım.

Mustafa Kemal Paşa annemin elini öptü. Annem de kollarını onun boynuna sardı, yanaklarından öptü. Sonra sıra Makbule ablama geldi. Makbule ablam eğildi, onun elini öptü. O da Makbule ablama sarıldı, onu öptü.

Kapı aralıktı. Mustafa Kemal Paşa’dan önce çıktım ve bahçe parmaklıklarındaki bahçe kapısına gittim, orada durdum. Bahçede hanımeli çiçeği vardı. Dalları çok kalındı. Ağaç gibi kalın dalları vardı. Bu dallar, bahçeden çıkıyor, evin kapısının üzerine doğru uzanıyordu.

Mustafa Kemal Paşa evin kapısından çıktı, hanımeli çiçeğine baktı. Bir ara elini uzattı, tam koparacakken vazgeçti, geri çekti elini. Bahçe kapısına geldi, benim önümde durdu. Diz çöktü, başımı avuçlarına aldı, iki yanağımdan öptü beni.

‘Evin erkeği sensin, Abdürrahim’ dedi. ‘Haydi allahaısmarladık…’

Eline uzandım, elini öptüm. ‘Yolunuz açık olsun, Paşa’ dedim. ‘Güle güle, gi diniz hayırlısıyla dönünüz…’

Bahçe kapısının kenarına koyduğum bakracı aldım, yola çıktım. Otomobilin hareket etmesini bekliyordum. Döndü, baktı, beni gördü. Elimdeki bakraçtaki suyu arkasından dökeceğimi anladı. Tebessüm etti.

Kaç günden beri ilk kez o an gördüm Mustafa Kemal Paşa’nın yüzünün güldüğünü…

Otomobil hareket etti, ben de duasını yaparak bakraçtaki suyu döktüm arkasınıdan… Elimdeki boş bakraçla eve girdiğimde, içeride bir an kimsenin konuşmadığını fark ettim. Sonra hıçkırıklar başladı… Annemle Makbule ablamın içlerini çekerek ağlamalarına bende katıldım, ben de ağlamaya başladım. O gün evde öğle yemeği yenilmedi. Akşamüstü aile dostumuz Dr. Rasim Ferit Bey geldi.

Hiç merak etmeyin’ dedi. ‘Hayırlısıyla bir güzel yolcu ettik…’


Gelecek Yazı: Mustafa Kemal Paşa, Bandırma’nın kaptanına şöyle dedi: “Sen bu geminin kaptanısın, ama ben de komutanıyım. Bu andan itibaren ben ne dersem, vapur o şekilde hareket edecek.