150’likler: Kimdiler? Ne yaptılar? Ne oldular? (5/7)
150 isim, 600 kişilik bir liste içinden seçiliyor
İçişleri Bakanı Ferit Bey, 150 ismin nasıl seçildiğini TBMM üyelerine açıklıyor:
“Meşhur meselde olduğu gibi, şuna değmiş, buna değmemiş diyerek bir defter çıkarıldı…”
ALİ Kemal’in İstanbul’dan kaldırılıp İzmit’te linç edilişi, eski Dahiliye vekillerinden Mehmet Ali Bey ile sekiz Hürriyet ve İtilâfçı’nın da İstanbul’da tutuklanışı üzerine, İngilizlere sığınarak Mısır’a kaçanlar oldu. Bunlar arasında eski Bahriye Nazırı ve Vahideddin’in baş yaverlerinden Avni Paşa, Bahriye eski nazırlarından Kürt Hamdi Paşa (Cakacı Hamdi), Topçu Feriki (Korgeneral) Refik Paşa, Kuva-yı İnzibâtiye Kurmay Başkanı Erkân-ı Harp Miralayı (Kurmay Albay) Refik Bey, Hürriyet ve İtilâf yöneticilerinden Karahisar Mebusu Ömer Şevki Bey, Üsküp Mebusu Hoca Ata Efendi gibi kimseler bulunuyordu.
İstanbul’da, İngilizlere sığındıktan sonra Romanya’ya gidenlerin başındaysa, Hürriyet ve İtilâf Fırkası’nın Reisi Miralay Sadık Bey (Albay) ile bir ara partinin ikinci reisliğini yapan, Gümülcine Mebusu Gümülcineli İsmail Bey yer almaktadır. Bunları, Kiraz Hamdi Paşa, Manavoğlu Nevres, Adapazarlı Çerkez Arslan Bey gibileri izlemektedir. Eski Şûra-yı Devlet Reisi (Danıştay), eski Adalet Müsteşarı, Türkçe İstanbul gazetesi sahibi, İngiliz Muhipleri Cemiyeti (İngiliz Dostları Cemiyeti) Başkanı Said Molla ise, Miralay Sadık Bey takımından da önce Romanya’ya kaçmıştır.
HÜRRİYET VE İTİLÂFÇI OLMAYANLAR
Sonradan 150’likler listesine girecekler arasında, sadece, İstanbul’da Padişah Vahideddin ve Sadrazamı Ferit Paşa ile ya da İngilizlerle işbirliği yapanlar yoktur. Bunların yanı sıra, aynı dönemlerde, Fransızlarla işbirliği eden, onlara casusluk yapan ya da Fransızlardan görev alan Haşinli Kazak Hasan, Gaziantep’te Fransız haberalma servislerinde görev yapan Hasan Sadık, Osman Beyzade Mesut, Celâl (Kadri?), Abdi, -Halep’te Fransız İstihbarat Örgütü’nde görevli– gibi adamlar da vardır.
Başlangıçta Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın belli başlı öncülerinden ve kahramanlarından biriyken, sonunda TBMM’ye başkaldıran ve Yunanlılara sığınan Çerkez Ethem, ağabeyleri Yüzbaşı Çerkez Tevfik ve ilk TBMM üyelerinden Çerkez Reşit Bey’ler, Erzurum Kongresi’nde Trabzon delegesi olan Ömer Fevzi Hoca, Osmanlı Devleti’nin ünlü ve güçlü haberalma ve eylem örgütü Teşkilat-ı Mahsusa’nın Reisi Kuşçubaşı Eşref ve kardeşi Hacı Sami gibiler, Yunan işgal bölgelerinde Yunanlılarla işbirliği edenler, Bursalı Fabrikatör Cemil ve kayınbiraderi Necip, İzmir Umur-ı İslâmiye Müfettişi (İslâm İşleri Denetmeni) Ahmet Hulusi, İstanbul’da ulusal direnişten yana olup da yakalananlara işkence yapmakla şöhret yapmış mülâzımlar (teğmenler) Adil ve Rıfkı gibi pek çok kişi de, 150’likler listesinde yerlerini almışlardı.
LİSTEYE GİRMEYEN HAİNLER
Kuşkusuz ki, Ulusal Kurtuluş Savaşı süresince, kurtuluşa inanmayanlar, buna karşı çıkanlar, salt 150’likler listesinde yer alanlar değildir. Bu listeye girebilenler, çok daha geniş bir listeden, 600 kişilik bir listeden seçilenlerdir. İşin daha da gerçeği aranırsa, bu 600 kişilik liste de, sadece bir seçmedir. Maalesef, gerçek sayı, bunun da kat be kat üstündedir ama, o sıcak günlerde, Ulusal Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkanlar, hiç değilse yandaş olmayanlar, pek yazıktır ki, belgelenememiş, kesinlikle belirlenememiştir. Şimdi, aradan şu kadar yıl geçtikten sonra belirtmek gerekir ki, 150’likler listesinin de, ondan önce hazırlanmış 300’lük ve 600’lük listelerin hazırlanmasında da yüzde yüzlük bir doğruluk olduğunu söylemek, artık olanak dışıdır. Duygusal yaklaşımlar, yanlış değerlendirmeler, günün gerekleridir diye kayırmalar ya da husûmetler de bu listelerin düzenlenmesinde etkin olmuştur. Bu arada, tarihin karanlık sayfalarında kalmış, gün ışığına çıkmamış pek çok gerçek olduğu da, hatırdan çıkarılmamalıdır.
150’likler konusu, Lozan Barış Antlaşması’nın 24 Temmuz 1923’te imzalanmasından dokuz ay sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde –birinci değil, ikinci TBMM’de– 16 Nisan 1924 Çarşamba günü, ilk kez uzun uzun konuşulup tartışılmıştır. Meclis’in o oturumu, bir gizli oturumdur.
Toplantıya, o günlerdeki Meclis Başkanı, eski Başbakanlardan Fethi Bey (Okyar) başkanlık etmektedir. Yazmanlıkları, Yozgat Mebusu Avni Bey (Doğan) ve Kütahya Mebusu Ragıp Bey (Soysal) yapmaktadırlar. Gündem, “Lozan Barış Antlaşması gereğince, ilân edilecek genel af dışı bırakılacak 150 kişilik liste üzerinde görüşme” diye belirlenmiş ve ilk sözü İçişleri Bakanı Ahmet Ferit Bey (Tek) almıştır. Ferit Bey’in oldukça uzun açıklamaları, günümüz diliyle şöyle özetlenebilir:
“Efendim, yüksek bilgilerinize göre, bu 150 kişilik liste, genel af bildirisine bağlı bir ektir. Genel af, Lozan Sözleşmesi gereğidir. Genel af, belirli süresi içinde tüm suçları, gerek Türk uyruklular, gerek yabancı uyruklular için, bütün suç ve suçluları kapsamaktadır. Yalnız, delegelerimizin direnmesi üzerine, 150 kişilik bir listenin af dışı bırakılması ve sözleşmenin onayından sonra bu listenin Paris’teki evrak hâzinesine verilmesi kararlaştırılmıştır.“
“Şimdi, bu 150’lik defterin (liste) düzenlenmesi sorunu var. Kim girsin?“
“Doğaldır ki, Lozan Konferansı’nda 150 kişilik bir liste düzenlenmesi kararlaştırıldığı günden beri, kamuoyu bununla uğraştığı gibi, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü de, bunun düzenlenmesiyle uğraşmışlardır. Bu çalışmalar sonunda, çeşitli ülkelerden istenen, gerek genel yaşamda tanınmış oldukları için adları belirlenen kişilerin Emniyet Genel Müdürlüğü’nce saptanan listesi, 150 kişiyi çok aşmıştır. Maalesef, memleketimizin siyasal yaşamı bakımından bu sayı, yaklaşık olarak 600 kişiye ulaşmıştır. Daha araştırırsak, kenarda köşede ve Genel Kurulunuzca belirtilecek adlarla, belki bu sayı kat kat artacaktır.”
ŞUNA DEĞMİŞ, BUNA DEĞMEMİŞİ…
İçişleri Bakanı, sözlerini şöyle sürdürmüştür:
“Doğaldır ki, genel yaşamda etkili olabilecek adamlar, salt sayılsa, sayıları altıyüzü aşmıştır. Emniyet Genel Müdürlüğü, madem ki sözleşme gereği 150 kişi olacak, tutmuş, bunların içerisinden şuna değmiş, buna değmemiş diyerek bir defter çıkarıyor. Bu da, üç yüzü buluyor…“
“Yani, çıkarma olasılığı olmayan birtakım adlar, bu üçyüzün içine giriyor. Bunu da yüz elliye indirmek için ne yapmalı? Asıl zorluk burdan çıktı. Nasıl ayıklamalı? Yani efendim, bunun İçin Bakanlar Kurulu’nda pek çok görüşmeler yapıldı. Madem ki, sözleşme gereği kesinlikle 150 olacak ne yapmalı?“
“Dolayısıyla, olayı sınıflandıralım ve işlenen cinayetler ölçüsünde bir sıralamaya sokalım yöntemi, uygun bulunup kabul edildi.“
“Sonra, bunun için önce ve örneğin Vahideddin vardı. Sonra bunu çıkardık. Çünkü, Hanedan Kanunu dolayısıyla, çıkmış olduğundan (Osmanlı Hanedanı üyelerinin erkeklerinin sınır dışı edilmesi yolundaki yasadan söz edilmektedir) buna gerek kalmadı. Fakat bunun adamları var, başyaveri, bilmem neleri… Vahideddin’in bütün eylem ve işlemlerine yakından katılmış ve ona akıl vermiş beş-altı kişi…“
“Sonra efendiler; birkaç Bakanlar Kurulu var ki, bunlar memleketin hayatına kast etmiş, örneğin Sevr Antlaşması’nı imzalamış olan kabine. Sonra bir diğer hükümet geliyor. O da Kuva-yı İnzibâtiye’yi oluşturan Bakanlar Kurulu… Sonra, komutanlar… Doğaldır ki, başlıcaları, taa küçük rütbelilere gitmenin olasılığı yok. Sonra, örneğin Çerkez Ethem ve yârânı, sonra efendiler, memleketimizin en zor döneminde memleketimizi parçalamak isteği ile ve Türklerin dünyada en zalim, en hain ve en âdi bir millet olduğunu ve buna karşı Yunanlıların en uygar, en insancıl, en yüksek ilkelerle hareket ettiğini ve Türkleri Türkiye’den kovmak isteyen ve zaten Türkiye’de Türk olmadığını ileri süren ve İzmir’de toplanan bir Çerkez Kongresi görüyoruz. Bunların düzenleyicileri ve çeşitli yerlerden elebaşı olarak giden delegeleri… Bunları izleyen, Ulusal Kurtuluş Savaşı boyunca düşmanla işbirliği eden ve son dakikaya, Lozan Barışı’na kadar bunu önlemek için çalışan çetelerin reisleri… Nihayet, bugün şu anda bunların yerlerini açıklamıyorum. Tabiî, yüksek kurulunuz, bu konuda bizim ne gibi yerlerde kovuşturma ve soruşturmada bulunduğumuzu benden sormazsınız.“
“Hududumuzun dışında, çeşitli yerlerde, çeşitli adlarla Hilâfet Komitesi, Anadolu Komiteleri, İhtilâl Komiteleri kuran adamlar vardır. Bunların, hiç olmazsa bunun içerisinde (150’likler listesi) bulunması lâzım.“
“Sonra ekleyeyim. Ülkenin en bunalımlı dönemlerinde düşmanla işbirliği yapmış, başarımızı, yengimizi engellemek istemiş birtakım alçak basın adamları ve benzerleri için böyle sınıflandırılmış bir defter düzenlenmiştir.“
“Yüksek kurulunuza tekrar bir şey daha bildireyim: Bunların hepsini biz bu 150’lik listeye sokmak için uğraşıyoruz. Nasıl yapalım dedik. Bir miktarını haber aldık. Meselâ, bir takımları Yunanistan içlerine kaçmışlar, gitmişler, Yunanlıların askerî hizmetine girmişlerdir. Onları Uyrukluk Yasası’na dayanarak -başka bir kararname ile- ki bu sabah Bakanlar Kurulu imzalamıştır. Uyrukluk Yasası gereği uyrukluktan çıkardık. Yani, defteri hafifletmek için. Şimdi, bu suretle, ayıra ayıra nihayet bir miktara indirdik ve bu sabahki toplantımızda kesin olmak üzere 150 ad saptadık. Fakat bazı değişiklikler yapıldığı için, şimdi yeniden yazılmaktadır. Bunların içinde, örneğin bazısı var, Polis Müdürü Hasan Tahsin. Şimdi bunu düşündük. Acaba Arnavuttur, bizim uyruğumuz değildir diyerek her dakika şey edebilir miyiz? (Herhalde, sınır dışı edebilir miyiz demek istemektedir.)
Fakat günün birinde İstanbul’dan kaydını çıkaracak olursa, o kayda dayanarak, (nüfus kaydı) Türklüğünü ispat ederek gelmesi olasılığı vardır. Bu düşünceyle, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün…
Bir 150’lik daha: Said Molla
ESKİ Şeyhülislâmlardan Cemalettin Efendi’nin yeğeni, Mustafa Neş’et Molla’nın oğlu olan Said Molla, dinî eğitim ve öğretim gördükten sonra Galata dahil çeşitli kadılıklarda bulunmuş, Mütareke döneminde Şura-yı Devlet (Danıştay) Başkanlığı, Adalet Bakanlığı Müsteşarlığı yapmış, İngiliz Casusu Rahip Dr. Robert Frew ile İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ni (İngiliz Dostları Derneği) kurmuş ve Anadolu’nun çeşitli yörelerindeki ayaklanmaları kışkırtmış, casus olarak çalıştığı belgelenmiş bir vatan hainidir. Ankara Hükûmeti’nin İstanbul yönetimine el koymasından kısa bir süre önce Romanya’ya kaçmış, yurt dışında çeşitli boyalara girmiş çıkmış, hapislere düşmüş, hemen her gittiği yerde olaylara neden olmuş ve sefalet içinde ölmüştür.
Atatürk, Büyük Nutuk’ta Said Molla’nın İngiltere adına yaptığı casusluk yazışmalarının ve kışkırtıcı davranışlarının pek çok belgesini açıklamıştır.