150’likler: Kimdiler? Ne yaptılar? Ne oldular? (2/7)

Çakmak: “Bunlar memlekete sokulmasın”


Gazi: “Önce prensibini koyalım“


İstiklal Mahkemesi Reisi Topça ihsan Bey listelerdeki bazı adları öğrenince, “Demek ki hadiselere his hâkim olmaya başladı” diyor


Yazan: İlhami SOYSAL

LOZAN Konferansı önce­sinde, Hariciye Vekili (Dışişleri Bakanı) Yusuf Kemal Bey’in (Tengirşenk) hatır­lattığı, her uluslararası barış ant­ laşmasında bir genel affın da yer alacağı hükmü üzerine, Gazi Mustafa Kemal Paşa, toplantıya çağırdığı Ankara İstiklâl Mahke­mesi Reisi Topçu İhsan Bey’e bir buçuk yıl önceki konuşmalarını hatırlattıktan ve ne düşündüğü­nü sorduktan sonra söze İsmet Paşa karışır, şöyle der:

“İstiklâl mahkemelerine inti­kal eden ve neticelenen mevzuların mümasil cürümlerini irtikap edenlerden bir kısmı, bugün hudud-u millî dışındadırlar. Bir kısmının da hudutlarımız içinde kalmasına dahili emniyetimizin müsaadesi yoktur. Meselâ öyle­leri vardır ki, bunlar ele geçmiş olsaydı, İstiklâl mahkemelerinin mümasil cürümlerde verdiği ka­rarlar, kıstas olarak kabul edildi­ği takdirde, derhal idam edilmeleri lâzım gelirdi. Sonra İs­tiklâl mahkemeleri, bazılarının da gıyabında karar yermiştir. Bir af­fın mevzuu bahis olması, mutlak olduğuna göre, affa lâyık olma­yanların şimdiden tesbit zarure­ti var. Bunların kimler olduğunu nasıl tespit edeceğiz?”

Topçu İhsan Bey, sonradan kaleme aldığı anılarında, bu ikin­ci tartışmada, sorulara cevap ver­mede kararsız kaldığını belirtir. “Af dışı bırakılacaklar nasıl, kim­ler tarafından ve hangi yetkiyle saptanacaktır? Hangi tarihten bu yana suç işlemiş sayılanlar bu listeye alınacaktır?” Endişelerini söyler.

Gazi bu kere Fevzi Paşa’ya döner ve sorar:

“Müşir hazretleri, ne buyuru­yorsunuz?”

Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi (Genelkurmay Başkanı) bir süre düşündükten sonra şöyle der:

“Ordu mensubeyni arasında Mücadele-i Milliye’ye karşı fiilen vaziyet almış olanların vaziyeti, alehalihi (olduğu gibi) terkedilemez. Fakat bazıları hudud-u mil­li haricinde iseler, bunların hiç olmaz ise, kayd-ı hayat şartıyla memlekete sokulmamaları lâzım­dır.”

Bundan sonra Gazi Paşa, başkalarının konuşmadığını görünce şöyle der:

“İhsan Bey doğru söylüyor… Evvela bu işin prensibini koymalı. Ortada siyasî ve hukukî kuvvetli bir tez bulunmalı. Bunu nasıl vaz edeceğiz?”

Bu soru üzerine tartışma ye­niden başlar. Herkes bir şey söy­ler ama, kesin bir sonuca varılamaz. Af dışında bırakılacak­lar kimler olacaktır? İhanet sayı­lan faaliyetler ne zamandan başlamış sayılacaktır? Balkan Savaşı’nın yitirilmesine sebep olanlar, Cihan Savaşı’na Türkiye’­yi sürükleyenler, sorumlu sayıla­caklar mıdır? Sevr’i imzalayanlar Mondros’u İmzalayanlar, bu af­fın dışında bırakılmalı mıdır? İh­san Bey böyle düşünceler ileri sürerken, İsmet Paşa gülerek Gazi’ye döner ve şöyle der:

“Paşam… İhsan Beyefendi, tehlikeli bir bahis üzerindedir. Mücadele-i Milliye’nin sebepleri olarak Mondros Mütarekesiyle Sevr Muahedesini söyledi. Mesul, mütareke ve muahedenin kendisi değil, onları imzalayanlar olduğuna göre, böyle bir tezin ka­bulü halinde vaziyet ne olacak?”

İhsan Bey, anılarında bu sah­ne için şöyle yazar:

“Orada olanlardan birçoğu, bu ince nükteyi kavrayamamış­lardı: Mondros Mütarekesini im­za eden Hüseyin Rauf Bey’di… Rauf Bey de o tarihte İcra Vekil­leri Heyeti Reisi, yani Başvekil idi… Sadece Gazi’nin dudaklarında bir tebessüm dolaştı.”

O gün bir sonuca varılamaz. Ertesi günlerde konu unutu­lur gibi olur. Sonra, İçişleri Bakanlığı’nda, Başbakanlıkta, Genelkurmay’da hazırlıklar yapıl­dığı söylenir. Hazırlanmakta olan bu listelerdeki bazı adları öğren­diğinde İhsan Bey, kaygısını açık­ça ifade eder:

“Demek ki hadiselere his hâkim olmaya baş­ladı.”

Bir gün Müdafaa-i Milliye Ve­kili (Millî Savunma Bakanı) Kâzım Paşa (Özalp) ile konuşurlar. Paşa, polisin yanı sıra, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Paşa’nın da biz­zat listenin hazırlanması işiyle uğraştığını söyler. Bazı adlar sa­yar, İhsan Bey, “Demek ki, bun­lar Heyet-i Vekile’de mevzuu- bahis olmuştu… Söylenilen isim­lerden bazılarını, ancak düşüne­rek hatırladım: Bunlar, ilk günlerin infiratçılık (yalnızcılık) cereyanlarına kapılmış insanlar­dı, daha sonra içlerinde Ferit ka­binelerinde vazife almış olanlar­la onlara fikren ve bedenen yar­dım etmiş olanlar vardı. Fakat ga­rip olan şu ki, kıstas bu olunca, asıl akla gelenlerden bazıları yoktu” der.

Liste üzerinde tartışmalar

BÜTÜN çabalara karşın, ge­nel af dışında bırakılacak bir listenin hazırlanması kolay olmaz. Bakanlar Kurulu’nda tartışmalar çıkar. Başba­kan Rauf Bey, böyle bir listenin hazırlanmasına yandaş olmaz. Kaç kişinin af dışı bırakılacağı ka­rarlaştırılmamıştır. Meclis’te tar­tışmalar olur. Hıyaneti Vataniye Kanunu’nun değiştirilmesi iste­nir. Yusuf Kemal Bey Meclis’te açıklamalar yapar, barış antlaşmasında bir genel affın yer almasının olağan bulunduğunu (ayrı­calıklar) listesinin bulunmasının doğal olduğunu söyler. Bakanlar Kurulu’nda Rıza Nur ayrı bir gö­rüş savunur. Lozan Barış Konfe­ransı’nın 21 Kasım 1922’den 4 Şubat 1923’e kadar süren birinci döneminde, Türkiye’nin Başdelegesi İsmet Paşa, “Bir kısım teba­anın aftan istisna edileceğini” belirtir ama, bunlar kimlerdir, suçları nedir, kesin olarak kaç ki­şidirler, suçlarının başlangıç ta­rihi nedir? Belirli bir ideolojinin yandaşı oldukları için mi suçlu sayılmaktadırlar, bunu kendisi bi­le bilmez. Aftan kaç kişi yararlanmaya­caktır, sorusunun yanıtı İsmet Paşa’nın Lozan’dan dönmesin­den sonra 21 Şubat 1923’te yapı­lan Bakanlar Kurulu toplantısın­ da karara bağlanamaz. Aradan bir buçuk iki ay geçer, delegasyon yeniden Lozan’a gittiğinde, dele­gasyonun elinde kesin bir liste yoktur. Bakanlar Kurulu’nda Baş­bakan Rauf Bey’le Dışişleri Baka­nı İsmet Paşa arasında, derin görüş ayrılıkları çıkmıştır. Dele­gasyonun ikinci üyesi olan Rıza Nur anılarında şöyle yazar:

“Nihayet bir gün, Ankara’dan bir işar alındı: Umumî af protoko­lünde mutabakatımızı bildirebilecektik. Fakat istisnalar şarttı Bu istisnaların sayısını tam ve kati olarak bilmiyorduk. Birçokları, za­ten memleketi kendiliklerinden bırakıp gitmişlerdi. Kollarından, ‘Gel’ diye çekseydik gelmezler, gelemezlerdi. Bunlar kaç kişiydi? Tam olarak bilinmiyordu. Aynı ceza ölçüleri içinde kimlere vatan toprakları yasak edilecekti? O da bilinmiyordu. Bütün bu meçhul­ler içinde meseleye bulunmuş olan çare ve hal tarzı, çok şayan-ı dikkatti: Umumî af beyanname ve protokolüne, isimlerini tespit hakkı hükümete ait olarak bir ra­kam kabul ettirecektik. Şimdi mesele, daha basitleşmişti: Az geldiği zaman yeni dertler çıka­rabilecek olan bu rakamı da An­kara bildirdi. ‘Yüz elli’ dediler…”


Lozan Barış Antlaşması’nın getirdiği Genel Af Bildirisi’ne eklenen 150’liklerle ilgili protokol

ŞURASI mukarrerdir ki (kararlaştırılmıştır ki), afî-ı umumiye (genel affa) ait beyannamenin birinci fıkrası mer’i (yürürlükte) olmakla beraber, Tür­kiye Hükümeti fıkra-i mezkûrede (sözü edilen fıkrada) istihdaf edilmiş olan (amaçlanan) kısım eşhasa (kişilere) dahil bulunan yüz elli kişinin Türkiye’ye duhul (girme) ve orada ikametini (oturmasını) men etmek (yasaklamak) hakkını muhafaza eder. Binaenalâzalik (bundan ötürü) Türkiye Hükümeti mevzuubahsolan eşhasın (kişilerin) elyevm (bugün için) kendi arazisinde bulunanları oradan ihraç (çıkarma) ve memalik-i ecnebiyedekilerin (yabancı ülkelerdekilerin) avdetlerini (dö­nüşlerini) men edebilecektir. İşbu eşhasın esamisi (adları), bugünkü tarihli sulh muahedenamesinin mevki-i mer’iyete (yürürlüğe) hini va’zında (konmasında) Aff-ı Umumi Beyannamesi’nin kendisine üt cihetçe intacı zımnında (gereğini yerine ge­ tirme sırasında), hükümel-i raezkure tarafından (sözü edilen hükümet) neşredile­cek (yayınlanacak) olan Aff-ı Umumî Beyamumes’ne raptedilecektir (eklenecektir). Bundan maada (başka) şurası da mukarrerdir ki (kararlaştırılmıştır), Türkiye Hü­ kümeti. bu husustaki arzusunu (isteğini) izhar eylediği veçhiyle (açıkladığı gibi), eşhas-ı mezkûrenin (adı geçenlerin) Türkiye dahilinde bulunan emlaklerinin (mülk­lerinin) ve diğer emvallerinin (mallarının) tasfiyesine iptidar eylemelerine karar verdiği taktirde, işba tasfiyeyi kendi hüsnü rızalariyle (rızaları alınarak) icra etmek üzere (yapmak üzere) banlara satifüzzikir (önceden sözü edilen) beyanname tarihinden dokuz aylık bir mühlet (süre) bırakılacak ve bu mühletin inkaasından (bitimin­den) sonra tasfiye muamelesi Türkiye Hükümeti tarafından yapıldığı taktirde hasılatı bitamamiha (elde edilecek gelirin tümüyle) eşhas-ı mezkürenin yedlerine (ellerine) testim olunacaktır.

Kezalik şurası da mukarrerdir ki Aff-ı Umumiyeye müteallik (ilişkin) beyan­namenin birinci bendinde münderiç (içinde yer alan) hiçbir kayıt (sınırlama) Yu­nan Hükümeti’nin, Yunanistan’la Türkiye arasındaki mubasemat (düşmanlık) esnasında vezaif-i askeriyelerince (askeri görevlerince) kusur teşkil edilen esbab-dan (nedenlerden) dolayı kendi ordusuna mensup bulunan veya mensup olmuş olan gayri- Müslim tebaasını takip etmek hakkını ihlâl etmeyecektir.”

24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan’da tanzim edilmiştir.

İmzalar ……


Kavaklı Mustafa Fevzi Paşa (Mareşal Çakmak) (1876-1950)

1896’da Harp Okulu’nu bitiren, üç yıl sonra kurmay olan, Trablus, Balkan ve Birinci Dün­ya Savaşlan’nda bulunan Kavaklı Mustafa Fevzi Paşa 1918’te Ferik rütbesindeyken Osmanlı Orduları Genel Kurmay Başkanı, 1920 başında da Harbiye Nazırı olmuş, İstanbul’un iş­galini yaşadıktan sonra Anadolu’ya geçip, Ulusal Kurtuluş Savaşı saflarında yerini almıştır. Kozan mebusu olarak ilk TBMM’ye giren Fevzi Pa­şa, 1921 başından 1922 ortalarına ka­dar İcra Vekilleri Heyeti Reisliği (Başbakanlık) ve Müdafaai Milliye (Savunma) vekilliği yapmış, İsmet Paşa’nın Genelkurmay Başkanlığından ayrılıp Dışişleri Bakanı olması üze­rine de Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği’ne getirilmiştir. 1921’de rütbesi Birinci Ferikliğe, Büyük Zafer’den sonra da 31 Ağustos 1922’de Mareşal­liğe yükseltilen Müşir Fevzi Paşa, yaş sınırından dolayı emekli olduğu 1945’e kadar Genelkurmay Başkanlığı yapmış, ordunun politikadan uzak kalma­sında önemli rol oynamıştır.


Aff-ı Umumi Kanunu ve 150’likler

LOZAN Barış Antlaşmasında kabul edilen bildiri gereğince TBMM 12 Ramazan 1342 (16 Nisan 1924) tarihinde 487 sayılı Genel Af Yasası’nı kabul eder. Bu yasanın 150’liklerle ilgili 3. ve 6. maddeleri şöyledir:

Madde 3- Lausanne Muabedenaınesi’ne merbut (bağlı) Aff-ı Umu­mi Protokolü’nde istihdaf edilen (amaçlanan) 150 şahıs, işbu aftan müs­tesnadır. 

Madde 6- İşbu kanunu icrayı ahkâma (uygulamaya) Adliye ve Müdafaa-i Milliye Vekilleri memurdur.