15 Temmuz Destanı

Yüz küsür yıl önce, 15 Temmuz 1907’de, Beyrut’taki bir fotoğrafçıda hatıra fotoğrafı çektiren bir Türk subayının, kim bilebilirdi ki Türk’ün en büyük destanını yazacağını?

Yine o günlerde bir dostunun mevcut hükümeti basıp indirmek için ölmeyi göze almalıyız’ sözüne karşılık “İdareyi değiştirmek, hak, hürriyet, medeniyet getirmek evet… Fakat böyle baskınlarla hükümet devirmek ve ölmek hayır!… Güzel ve devamlı neticeler için yaşamak lazım…”(bknz dipnot) diyeceğini…

Ve evvela yaşayacağını; fakat ülkesinin ilerde işgal edileceğini, mensubu olduğu ordusun terhis edilip, silahlarına el konulacağını…kim bilebilirdi ki?

Ordu yok, para yok diyenlere gülüp ‘elbette hepsi bulunur’ diyeceğini, gerçekten de fazlasını bulup tüm düşmanı yeneceğini, dahası henüz 1907’de sözünü ettiği medeniyeti, hâkkı ve hürriyeti kısa sürede getireceğini; kadının yüzyıllardır bağlı olduğu zincirlerini kırıp atacağını, asırlardır yoksulluğa, cehalete terk edilmiş, öksüz bırakılmış Türkleri, bu toprakların gerçek sahibi kılacağını?

Kim bilebilirdi ki?

Kısacası, eğer ortada bir 15 Temmuz destanı varsa şayet, o destanı yazan, fotoğrafta en sağda oturan genç subay, ebediyete kadar yaşayacak olan Atatürk’tür.


Dipnot:

Fotoğrafta Mustafa Kemal Merkezi Şam’da bulunan 5. Ordu emrindeyken subay arkadaşları Halil ve Müfit Beylerle Beyrut’ta. (15 Temmuz 1907) 


Kurmay okulunu bitirir bitirmez, staj bahanesiyle Şam’daki 5. Ordu merkezine sürülmüştü:

Okulda iken muzır kitaplar okuduğu tespit edilmişti.

Mensup olduğu alay, Havran’da çıkan bir ayaklanmayı bastıracaktı. Staj yaptığı süvari birliği harekat sahasına giderken alay kumandanı:

-“Siz burada stajyer siniz. Erkan-ı harp zabitisiniz. Böyle çetin işlere gelemezsiniz” deyince önce fırka, sonra kolordu kumandanı kumandanlarına başvurmuş, netice alamayınca Ordu kumandanı Hakkı Paşa’yı görmek istemiş, bu sırada kıt’ası Havran’a hareket edince arkadaşı Lütfi Müfit (Özdeş)’le atlarına atlamışlar, harekata katılmışlardı. Sanki vazifeliymişçesine hizmet etmesini alay kumandanı görünce ses çıkarmamış, fakat Mustafa Kemal işin arkasını bırakmamış, bu harekete İstanbul’dan gönderilmiş dosyasına daima göz altında tutulması uyarmasının sebeb olduğunu öğrenmişti.”

Çok üzgündü..

Bazı kişilerle tanışmıştı. Bunlar arasında, tıbbiyenin son sınıfında iken hürriyetçidir diye jurnallenerek sürülmüş ve mini bir dükkan açarak ekmek parasını kazanan Mustafa isimli  genç de vardı. Daha sonra tahsilini tamamlatıp, askeri hekim ve milli mücadele yılları boyunca hizmet ederek, uzun yıllar Çorum Milletvekilliği yapan Dr. Mustafa Cantekin Mustafa Kemal’e dedi ki.

-“Benim kafamda olan buradaki buradaki sürgündekiler kararlaştırdık. Bir gün hükümeti basacağız.Ya bunları devireceğiz, ya bu yolda öleceğiz…”

Mustafa Kemal şu cevabı vermişti:

-“İdareyi değiştirmek, hak, hürriyet, medeniyet getirmek evet… Fakat böyle baskınlarla hükümet devirmek ve ölmek hayır!… Güzel ve devamlı neticeler için yaşamak lazım…”

Aradan seneler geçmişti, Dr. Mustafa Cantekin milletvekili iken, bir gün bir sohbet sırasında refikasına dönmüş:

“Hanımefendi… Zevciniz doktor ama O’na yaşamak bahsinde ilk gerçek dersi ben vermiştim, sorunuz da anlatsın!..” demişti.


Kaynak: Atatürk’ün Son Günleri. Cemal Kutay. 3. Baskı Ekim 2005. İklim Yayıncılık. ISBN:975988847-5, Sayfa:121